21 Nisan 2010 Çarşamba

Bulaşıcı Hastalıkların Sebepleri ve Tedavisi 1 yorum

21 Nisan 2010 Çarşamba |
1. Hastalığın Sebepleri

Hastalık bir çok nedene bağlı olarak ortaya çıkabilir. Neden ne olursa olsun hastalıkla birlikte kiCinin sağlığı bozulur. Hastalıklardan korunmak erken tanı ve doğru tedaviyle mümkündür. Hastalıkların Bedensel ve çevresel olmak üzere iki nedeni vardır.

a. Bedensel Sebepler
Bedensel sebepler kalıtsal, hormonal ve metabolik kökenli olmak üzere 3 çeşittir.
Kalıtsal hastalıklar; anne babadan genlerle geçen hastalıklardır. Örneğin: Mongolizm, Turner sendromu, Klinefelter sendromu, renk körlüğü, hemofili (kanın pıhülaşmaması), kas erimesi, balık pulluluk vb.

Hormonal hastalıklar ise vücuttaki hormonların salgılanışm bozukluğuna bağlı ortaya çıkan hastalıklardır. Örneğin: Hipofız, tiroit, paratiroit, börek üstü bezi, yumurtalık ve testis gibi bezlerden salgılanan hormon miktarının az ya da çok olmasıyla oluşan hastalıklardır. Bunların sonucunda diyabet, obozite, guatr, polikistik över hastalığı vb. rahatsızlıklarla karşılaşmak mümkündür.

Metabolik hastalıklara gut hastalığı örnek olarak verilebilir. Bu tür hastalıklar vücut metabolizmasının bozulması sonucu ortaya çıkar.

tümüne metabolizma denk. Metabolizmadaki olaylar da genlerimizdeki bilgiler doğrultusunda yapılanmaktadır. Dolayısıyla genlerdeki bozukluklar metabolik hastalıklara yol açabilir.

b. Çevresel Sebepler

Hastalıkların oluşumunda çevresel sebepler de önemlidir.

Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz: Fiziksel, biyolojik, kimyasal çevre Biyolojik, sosyo kültürel, ekonomik etkenler Temel maddelerin alınmayışı.

Fiziksel çevre sular, lağım, ışık, radyasyon, giyim eşyaları, iklim şartları, piknik alanları, yaşadığımız alanlar, kullandığımız eşyalardan oluşmaktadır. Fiziksel şartlar sağlık açısından olumlu hâle getirilebilir. Bu ancak insanm yaşadığı çevreye duyarlı olmasıyla mümkündür.

Çevreye açık bırakılan çöpler insan sağlığını olumsuz etkiler.

Fiziksel çevrenin içinde yer alan, doğal afet sonucu ortaya çıkan olumsuz koşullar da hastalıkların oluşumunda etkilidir. Doğal afetlerden kaynaklanan olumsuz koşullar afetin meydana geldiği bölgede yaşam koşullarını olumsuz etkiler. Doğal afetlerin yaşanıldığı bölgelerde kişiler barınma, su ihtiyacının yeterince karşılanamaması gibi durumlarla karşılaşırlar. Bu durum kişilerin temizlik koşullarının yetersizliğine neden olur. Temizlik koşullarının yetersizliği de bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasına ve hızla yayılmasına neden olur. Doğal afetler sonucunda ortaya çıkan hastalıklar kolera, kızamık, hepatit, dizanteri, tifo, zatüre vb.dir. Bu hastalıkların ortaya çıkmasını engelleyebilmek için doğal afetlerle birlikte ortaya çıkan barınma ve beslenme ihtiyaçlarına çözüm bulunmalı, çöpler ve atıklar en kısa zamanda toplanarak zararsız hâle getirilmelidir (Resim 2.1). Bireylerin su ihtiyaçlan karşılanmalı, ortaya çıkabilecek bulaşıcı hastalıklara karşıda hemen aşı uygulanmasına başlanmalıdır.

Biyolojik çevre 5 grupta incelenir. Bunlar; mikroorganizmalar, vektörler, bitkiler, hayvanlar ve bunlara bağlı oluşan hayvansal ve bitkisel ürünlerdir.

Hastalık etkeni taşıyan bit, pire vb. eklembacaklılara vektör denir. Örneğin insanda sıtma hastalığına neden olan, insanlara Plasmodium malana (Plazmodyum malarya) denilen hastalık etkeni insanlara dişi sivrisinek tarafından taşınır.

Kimyasal çevreye ise örnek olarak çeşitli katkı maddeleri, fabrikalardan çıkan zehirli atıklar, kanser yapıcı bazı maddeler verilebilir.

Kişilerin sosyokültürel yaşantıları ve ekonomik durumları sağlıklarım olumlu ya da olumsuz etkileyebilir. Örneğin hamile kadının belirli aralıklarla sürekli doktor kontrolünde olması gerekmektedir. Bu durum kişilerin ekonomik düzeylerinin iyi olmasını ve aynı zamanda sosyokültürel olarak doktora gitmenin doğruluğunu fark etmiş olmasını gerektirmektedir. Çünkü sağlıklı bir doğum için yani hem annenin sağlığı hem de bebeğin sağlığı açısından doktor kontrolü gereklidir. Diğer taraftan aile ortamını huzursuzluğu, çalışma koşullarının olumsuzluğu vb. durumlar kişinin ruh sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.

Hastalıklarda bir diğer etken de beslenme yoluyla alınması gereken temel maddelerin alınmamasıdır. Flor eksikliğine bağlı diş çürümeleri, D vitamini eksikliğine bağlı raşitizim hastalığı örnek verilebilir.

2. Bulaşıcı Hastalarda Genel Kavramlar

Bulaşıcı hastalıkların önemini ve tedavi yöntemlerini kavramak için hastalık, enfeksiyon, hastalık etkeni, kuluçka süresi bulaşma süresi, salgın hastalık, bulaşıcı hastalık zinciri ve bulaşma yolu gibi kavramların ne olduğunu öğrenmek gerekmektedir. Şimdi bu kavramları göreceksiniz.

a. Hastalık ve Enfeksiyon

Hastalık çevresel, bedensel ya da her iki etkenin etkisiyle canlının sağlığında meydana gelen bozukluklardır.

Her hastalığın oluşumundaki etken farklıdır. Örneğin kanser vücudun herhangi bir yerindeki hücresel yapının bozulması sonucu hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile oluşur. Ancak bu hastalık solunum gibi herhangi bir yolla bir kişiden diğerine geçmez. Grip, nezle, kolera gibi etkeni virüs ya da bakteri olan hastalıklar ise solunum yoluyla ya da , ortak kullanılan eşyalar, besinler gibi yollarla kişiden kişiye geçer.

Hastalık etkeninin her hangi bir yolla kişiler arasında yayılmasıyla ortaya çıkan hastalıklara bulaşıcı hastalık denir.

Hastalık etkeni olan herhangi bir mikroorganizmanın vücuda girerek üremesi durumuna enfeksiyon denir.

Ancak her enfeksiyon hastalık değildir. Meydana gelen enfeksiyonun hastalık olarak adlandırılabilmesi için vücuda giren hastalık etkeninin bulunduğu organ ya da dokuda çoğalarak bu yapıların çalışmasını bozması gerekir.

b. Hastalık Etkeni

Hastalık etkeni, vücuda girerek hastalığın oluşmasına neden olan mikroorganizmalardır. Bulaşıcı hastalıklarda başlıca etken olan mikroorganizmalar bakteriler, virüsler, mantarlar ve parazitlerdir.
Bu hastalık etkenleri solunum yolu, sindirim sistemi, yaralar vb. yollarla vücuda girer. Hastalık etkeni vücuda girer girmez vücudu savunan hücrelerle savaşmaya başlar. Hastalık etkenlerin bir kısmı yok edilirken bir kısmı da üremeye devam ederek enfeksiyona, daha sonra da hastalığa neden olur.

read more

Aile Hayatı 0 yorum

Aile; toplumun temel birimidir. Bireyin ilk deneyimlerini kazandığı ilk tutum ve davranışlarının belirlendiği ortam ailedir. Bu nedenle aile, insan yaşamında en önemli ilk toplumsallaşma kurumudur. Genelde "geniş aile" ve "çekirdek aile" olmak üzere iki farklı aile yapısından söz edilir.

Toplumda bireyler evliliğe karar verirken mutlu ve huzurlu bir aile kurabilmek için; yaş, fiziksel ve duygusal olgunluk, ekonomik ve sosyal olgunluk, eş seçimi gibi bazı faktörleri dikkate almalıdır. Bu faktörlerle birlikte akraba evlilikleri yapmanın sakıncaları olduğu da unutulmamalıdır.Aile hayatını etkileyen çeşitli faktörlerden söz edilebilir. Bunlar aile içi iletişim, eşler arasındaki ilişki, aile bireylerinin görev ve sorumluluklarını üstlenmesi ve diğer sosyal kurumlarla uyumu olarak sıralanabilir.

Aile planlaması; ailelerin istedikleri zaman ve bakabilecekleri sayıda çocuk sahibi olabilmeleri için yürütülen çalışmalardır. Aile planlaması uygulamaları ana sağlığını; ana ölümlerinin, üreme sistemi hastalıklarının, düşük ve kürtaj sayısının azalması bakımından olumlu yönde etkiler. Aynı zamanda düşük doğum ağırlıklı bebek doğma olasılığını ve bebek ölümlerini azaltması bakımından da çocuk sağlığını etkiler. Dolayısıyla toplumda sağlıklı anne ve çocuk sayısının artmasına katkıda bulunur. Aile planlaması hizmetleri sağlık evleri, sağlık ocakları, ana çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri ile hastanelerde verilmektedir.

Sağlık hizmetleri açısından ana, doğurganlık çağındaki kadın olarak tanımlanır. Çocuk sahibi olsun ya da olmasın 15- 49 yaş arasındaki kadınlar ana olarak kabul edilir. Kadın üreme organında yumurta ile spermin birleşmesine döllenme denir. Döllenme ile başlayan ve bebeğin doğumuna kadar geçen süre gebelik adını alır. Normal gebelik süresi ortalama 280 gündür ( 40 haftadır.). Düşük, gebeliğin 20. haftadan önce sona ermesidir. Gebeliğin oluşmasıyla birlikte bazı belirtiler ortaya çıkar. Gebelik döneminde belirli aralıklarla bir sağlık kuruluşuna gidilerek düzenli kontroller yaptırılmalıdır.

Sağlıklı bir gebelik için hekim önerisi dışında ilaç kullanılmamalıdır, yeterli ve dengeli beslenmeye özen göstermelidir, röntgen ışınlarının etkisinde kalınmamalıdır, bazı mikrobik hastalıklar bebeğe zarar verebilir bunun için gerekli önlemler alınmalıdır; sigara, alkol ve uyuşturucunun bebeğe olumsuz etkileri olacağı bilinmelidir. Sıralanan bu etkenlerle birlikte annenin yaşı ve kalp, yüksek tansiyon gibi hastalıkları, gebelik aralığının 2 yıldan az olması erken doğum, düşük, gelişme geriliği vb. durumlara yol açabilir.

38-42. haftalarda doğmuş bebekler zamanında doğmuş kabul edilir. 28-37. haftalarda doğanlara prematüre, 42. haftada suni sancılar başlatılarak alman bebekler postmatüre olarak adlandırılır. Normal bir doğumda bazı hormonların etkisiyle doğum sancılarının nedeni olan rahimde kasılmalar başlar. Doğum sancıları gittikçe şiddetlenir ve sıklaşır. Kasılmalar ve annenin ıkmmasıyla oluşan basınçla bebek hareket eder ve vajina açıklığının artmasıyla dışarı çıkar ve doğum gerçekleşir. Normal yolla yapılamayan doğumlarda sezaryen yöntemi kullanılır.

Çocukların sağlığının istenen düzeyde olabilmesi için; çocuğun büyüme ve gelişmesinin beklenen düzeyde olup olmadığının düzenli aralıklarla izlenmesi gerekir. Çocuk bakımına, beslenmesine, aşılamanın zamanında yapılmasına önem verilmeli. Çocuklarda karşılaşılabilecek bazı sorunları ve evde yapılabilecek bazı basit uygulamaları bilmek gerekir. Akraba evlilikleri yapılmamalı ve çocuk sahibi olmak isteyen kişiler kan gruplarını bilmeli, Rh kan uyuşmazlığına karşı hazırlıklı olmalıdır.

read more

18 Nisan 2010 Pazar

Çocuklarda Görülen Bazı Sağlık Sorunları 0 yorum

18 Nisan 2010 Pazar |
Büyüme ve gelişme döneminde olan çocuklar, bebeklikten itibaren bazı sağlık sorunları yaşayabilirler. Bu sorunların nedeni çoğunlukla mikroorganizmalardır. Çocuklarda doğumdan itibaren aşıların düzenli yapılması sağlanmalıdır. Çocuğun beslenmesine ve bakımına önem verilmeli, düzenli aralıklarla sağlık kontrolleri yapılmalıdır.

1.Yüksek ateş

Çocuklarda vücut sıcaklığının 37,5 °C'un üzerine çıkması bir sağlık sorununun olduğunu gösterir. Yüksek ateşin nedeni herhangi bir enfeksiyon, vücudun susuz kalması ya da güneş çarpması olabilir. Ateşi yükselen çocuklar bir hekime muayene ettirilmelidir. Ateşin nedeni menenjit gibi ciddi bir hastalık olabilir. Bu tür hastalıklarda yüksek ateşi olan çocuk tedavi edilmediğinde havale geçirebilir ve merkezi sinir sistemi hasarları oluşabilir.
Vücut sıcaklığı bebeklerde makattan daha büyük çocuklarda dil altı ya da koltuk altından hasta termometresi ile ölçülebilir. Yüksek ateş tespit edildiğinde hastanın kaim giysileri çıkarılmalı, kol ve bacakları su ile yıkanmalı, koltuk altı ve kasıklara su ile ıslatılmış bezler konularak ateş düşürülmeye çalışılmalıdır.

2.ishal

Sık ve sulu dışkılamamn olması ishalin belirtisidir. Çocuklarda çeşitli nedenlerden dolayı ishal görülebilir. Sık dışkılama vücuttan çok fazla su ve mineral kaybına yol açar. Kısa sürede tedavi edilmediğinde ölüme neden olabilir.

3.Zatürre

Zatürre akciğerlerin iltihabı şeklinde görülen ateşli bir hastalıktır. Nedeni çoğunlukla bakterilerdir. Solunum güçlüğü, öksürük, burun kanatlarının solunuma katılması, düşmeyen yüksek ateş gibi belirtiler görülür. Tedavinin gecikmesi yüksek ateşin yarattığı etkiler, solunum yetersizliği ölüme yol açabilir.

4. Pamukçuk

Özellikle süt çocuklarında görülen bir mantar hastalığıdır. Ağız içinde ufak, beyaz noktacıklar şeklinde görülür. Emme güçlüğü ve ağrıya yol açar. Evde hazırlanacak karbonatlı suyla temizlenmeye çalışılır. Parmağa sarılan bir tülbent, karbonatlı suya batınlır ve bebeğin ağız içi silinir. Sık tekrarlıyor ve geçmiyorsa bir hekime başvurulmalıdır.

5. Doğmalık Hastalıklar

Bebekler bazı hastalıkları doğuştan taşıyor olabilirler. Dudak, el ve ayaklarda şekil bozuklukları, yarık damak, doğuştan gelen kalça çıkığı, ağlarken morarma gibi hastalıklar bunlardan bazılarıdır. Bu tür hastalıkların nedenleri kalıtsal ya da gebelik döneminde bazı faktörlerin olumsuz etkileri olabilir.

Doğmalık hastalıkların tanısının konması ayrıntılı tetkiklerin ve tedavisinin
yapılabilmesi için sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir.

6. Akraba Evlilikleri

Yakın akrabalar taşıdıkları kalıtsal özellikleri bakımından büyük oranda benzerlik gösterirler. Ailesel olan bir hastalığın taşıyıcısı olabilirler. Bu nedenle akraba olan kişilerin evliliklerinde akraba olmayan kişilere göre kalıtsal bir hastalığın çocuklarda görülme olasılığı daha yüksektir. Sağlıklı çocuklara sahip olabilmek için akraba evlilikleri yapmamak gerekir.

7. Kan Uyuşmazlığı

Annenin kan grubunun Rh negatif, babanın Rh pozitif olduğu durumda; bebeğin kan grubu Rh pozitif olursa Rh kan uyuşmazlığı ortaya çıkar. Böyle bir gebelikte annede Rh pozitif kan grubuna karşı antikor üretilir. Bu antikorlar bebeğin alyuvar kan hücrelerinin çökelmesine ve önlem alınmadığında ölümüne yol açar.

Rh kan uyuşmazlığında genellikle ilk çocuklar sağlıklı doğar. Fakat annede oluşan antikorları etkisiz hâle getirmek için özel bir tedavi uygulanmalıdır. Bu şekilde ikinci bir gebelikte bebeğin zarar görmesi önlenmiş olur.

8.Sarılık

Bebeklerin çoğu doğumdan sonraki iki ya da üç gün içinde sanlık olur. Bu, yeni doğan sarılığı ya da fizyolojik sanlık olarak adlandınlır. Normal bir durumdur. Çünkü bebeğin anne karnındayken görev yapan alyuvarlan doğumdan sonra parçalanır. Yerini yeni üretilen alyuvarlar alır. Bu parçalanma sırasında açığa çıkan bilirubin maddesini henüz tam olgunlaşmamış olan karaciğer etkisiz hâle getiremez. Bilirubin göz aklanmn ve cildin sararmasına yol açar.

Fizyolojik sarılık genellikle 7-10 gün içerisinde kendiliğinden iyileşir. Bazı bebeklerde bilirubin fazla olabilir. Bu durumda fototerapi (ışık tedavisi) uygulanır.

Doğumdan sonraki ilk haftada meydana gelen sarılık, fizyolojik sanlık olmayabilir. Bir enfeksiyona, kanamaya, karaciğer yetersizliğine, Rh uyuşmazlığına ya da enzim eksikliğine bağlı olabilir. Sarılık 15 gün içerisinde iyileşmezse hekime başvurarak nedeni anlaşılmalı ve kısa sürede hastalığın tedavisi yapılmalıdır.

read more

15 Nisan 2010 Perşembe

Çocuk Bakımı 0 yorum

15 Nisan 2010 Perşembe |
Çocuk Bakımı

Bebeğin doğumdan itibaren en iyi bakımım sağlayacak olan anne, babası ve ailedeki diğer bireylerdir. Bebek bakımı hakkında bilgili olmak ve bazı sağlık ilkelerine uymak özellikle ilk ayların sorunsuz geçirilmesinde önemlidir.

Çocuk bakımının temel ilkelerinden biri doğumdan itibaren düzenli aralıklarla sağlık kontrolüne gidilmesidir. Bu büyüme ve gelişmenin izlenmesinin yanında bazı hastalıkların erken tanısı için önemlidir. Örneğin kalça çıkığı, solunum bozukluğu, fenilketonüri, hipotiroidizm gibi metabolizma hastalıkları özellikle ilk aylarda fark edilebilen ve gecikmeden tedavisi yapılması gereken sağlık sorunlarıdır. ..s
Günlük bakımda, bebeğin altının sık değiştirilmesi ve temizlenmesi, mümkün oluyorsa her gün banyo yaptırılması bebeğin sağlığım olumlu yönde etkiler. Banyo, bebeği rahatlatır, derisini canlandırır ve kan dolaşımını hızlandırır. Alt bezlerinin atılabilen bezlerden olması kullanım kolaylığı sağlar. Yıkanabilen bezlerden kullanılacaksa pamuklu olması tercih edilmelidir. Kirlendiğinde sabunlu su ile yıkanıp iyice kaynatılmalı ve durulanmalıdır. Bebeğin altının kirli kalması pişiklere yol açabilir. Bez değiştirilirken temizlik önden arkaya doğru yapılmalı ve duru su ile silinmelidir.

Bebeği açık havada dolaştırmak ve güneş ışığı almasını sağlamak yararlıdır. Açık hava bebeğin ev ortamının dışına alışmasını, bağışıklığını güçlendirmesini sağlayacaktır. Özellikle güneş ışınları vücutta D vitamini sentezini artırdığından kısa süreli geziler ve açık havada bulunmak kemik ve diş gelişimi için yararlı olacaktır.

Bebeklerin bakımında dikkat edilecek bir başka ilke de seçilecek giysilerin uygunluğudur. Bebeklere pamuklu ve rahat olan tulum gibi giysiler giydirilmelidir. Soğuk havalarda yünlü yelekler kullanılmalı, ayaklarına sıcak tutan çorap ve patikler giydirilmelidir.

Bebekler için en iyi besin anne sütüdür. Bebekler doğar doğmaz emzirilmeye başlanmalı ve en az 4-6 ay emzirilmelidir. Özellikle doğumdan sonra verilen ilk besin anne sütü olmalıdır. Çünkü doğumdan sonra ilk 2-3 gün anne sütü antikorlar bakımından zengindir. Bu bebeği hastalıklara karşı korur ve bağışıklık sisteminin direncini artırır. Anne sütü bebeğin gelişimi için gerekli protein, yağ, karbonhidrat, vitamin ve mineralleri içerir.

Bebeği beslerken doğru emzirme tekniğinin bilinmesi gerekir. Emzirme sırasında bebek yarı oturur durumda tutulmalıdır. Anne de oturur durumda olmalı ve memesini bebeğin burnunun tıkanmasını önleyecek şekilde bir eliyle üstten bastırarak bebeğin ağzına vermelidir.

Doğru emzirme tekniği ile anne sütünün yapımı artar.

Emzirmede her iki memede kullanılmalıdır. Bebeğin her isteyişinde emzirilmelidir. Yeni doğan döneminde anne sütünden başka bir besine gerek yoktur. Doğru emzirme tekniğinin kullanılması sütün azalmasını ve erken dönemde ek gıdalara geçilmesini engeller.

Anne sütünün yeterli olması durumunda bebeğin kilo artışı ve idrar miktarı normaldir. U.ykusu sakin ve düzenlidir.

Hiçbir ek gıda anne sütünün yerini tutamaz. Zorunlu nedenlerle anne sütü verilemiyor ise çocuğun beslenmesi konusunda sağlık personeline danışılmalıdır.

Çocuğun büyüme ve gelişmesinde yeterli ve dengeli beslenmesi önemlidir. Annenin yeterli sütü var ise en az bir yaşına kadar emzirmeye devam edebilir. Ancak 4-6 aydan sonra ek besinlere başlanılmalıdır. Büyümekte olan çocuğun enerji gereksinimi arttığından, anne sütünün karşılayamadığı bazı mineral, vitamin ve proteinlere olan gereksinimi de artar. Ek gıdalar bu açığı kapatmak için gereklidir.

besinlere başlamak için en uygun zaman hangisidir? Niçin ek besine gereği uyulur?

d. Aşılama

İnsan vücudu hastalıklara karşı bağışıklık sistemi tarafından korunur. Bu sistem hastalık etkenlerine karşı özel antikorlar (savunma maddeleri) üretir. Antikorların üretimi için vücudun hastalık etkeni ile karşılaşmış olması gerekir. Yani hastalığa yakalandığımız zaman bağışıklı sistemi mikrobu tanır. Tekrar aynı mikrop ile karşılaştığında hazırlıklı olur.

Aşı, zayıflatılmış ya da öldürülmüş hastalık etkenini ya da bu etkenin zehirli ürünlerini içeren karışımlardır.

Bulaşıcı hastalıklara karşı üretilen aşılar, hastalığı hiç geçirmemiş kişilere verilir. Aşılanmış kişiler ya hiç hastalanmazlar ya da hastalığı hafif geçirirler.

Ülkemizde çocuklar doğumdan itibaren belirli bir aşı takvimine göre aşılanırlaîj fDüzenli olarak uygulanan aşılar; verem, difteri, çocuk felci, boğmaca, tetanos, kızamıkçık, kabakulak.

read more

Çocuklarda Büyüme ve Gelişme 0 yorum

ÇOCUK GELİŞİMİ
Ülkemizde bebek ölüm oranı son yıllarda düşmüş olsa da birçok gelişmiş ülkeye göre hâlâ yüksektir. Bir yaşından küçük çocukların % 30'u önlenebilir hastalıklara karşı tam aşılanmamıştır. Beş yaşından küçük çocukların % 16'sı da yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıyadır. Bu sorunlar göz önüne alındığında ülkemizde çocukların sağlığının korunması ve doğumdan itibaren gelişimlerinin izlenmesi önemlidir. Çünkü birçok faktör çocuk sağlığını etkiler.Annenin gebelik dönemini etkileyen faktörler dünyaya gelecek çocuğun sağlığını da etkiler. Örneğin annenin gebelikte radyasyon etkisi altında kalması, bazı ilaçlan kullanması doğum sırasında çocuğun anne karnında oksijensiz kalması, boynuna kordon dolanması gibi durumlar çocuk sağlığını olumsuz etkiler. Özellikle beyinde kalıcı hasarlara yol açabilir.

Doğumdan sonraki ilk bir ay çocuğun hayatta kalması için önemli bir dönemdir bu dönemde iyi bir bakım ve nitelikli bir sağlık hizmetinin alınması gereklidir. Bebeğin iyi ve dengeli beslenmesi sağlanmalıdır. Anne sütünün yeterli olması ve bebeğin ihtiyacını karşılaması önemlidir. Hastalıklara karşı bağışıklama çocuk sağlığının korunmasında ve vücudunun direncinin artırılmasında olumlu yönde etki eder.

Bazı genetik bozukluklar çocuklarda ruhsal ve bedensel hastalıklara neden olabilir. Örneğin Down Sendromu kromozomlarla ilgili bir anormallikten kaynaklanır. Bu durum büyüme geriliği, zihinsel kusur ve iskelet bozukluklarına neden olur.


Büyüme ve Gelişme

Çocuğun büyüme ve gelişmesinin beklenen düzeyde olup olmadığını anlamak için düzenli aralıklarla izlenmesi gerekir. Bu amaçla hazırlanmış büyüme eğrileri gelişimi izlemek için yararlıdır (Grafik 1.1). Büyümenin ve gelişmenin izlendiği kontroller çocuklarda ortaya çıkabilecek çeşitli hastalıkların, bedensel ya da zihinsel engellerin erken dönemde fark edilmesini ve tedavisinin yapılmasını sağlar.

Kız ve erkek çocuklarda büyüme eğrileri

Türkiye standartlarına göre zamanında doğan bir bebek 48-50 cm boyundadır. Kütlesi 3000-3500 gramdır. Gelişimi normal seyreden 1 yaşındaki çocuk doğum kilosunun üç katına, boyu da doğum sonrasının 1,5 katına erişir.

Boy ve kilo artışının yanında çocuklar aylara ve yaşa göre kazanılan bedensel yetenekler ve zihinsel gelişim özellikleri gösterirler. Bu özellikler aşağıdaki gibi sıralanabilir.

Yeni doğan: Sırt üstü yatırıldığında dizlerini karnına çeker, kollarını kıvırır. Yüz üstü yatarken başını yana çevirebilir. Emme, arama, yakalama refleksi vardır.

1 aylık: Yüz üstü yatırılmca başını kaldırabilir. Ellerinden tutup oturtulur duruma getirilirse başı geriye düşer.

3 aylık: Yüz üstü yatırılınca kolları ile destek alarak başını kaldırır, sağa sola çevirir. Ellerinden tutup oturtulur duruma getirilirse başını dik tutar. Gülümser ve ses çıkarır. Arka bıngıldak kapanır.

6 aylık: Destekle oturabilir. Yabancıları tanıdıklarından ayırabilir. Alt çenedeki ilk kesici dişleri çıkar.

9 aylık: Destekle ayakta durabilir ve yürüme hareketleri yapar. Emekler, "baba", "anne", "mama" gibi iki heceli sözcükleri söyler.

12 aylık: Elinden tutulunca yürür. Söylenenlerin bazılarını anlar. Söylediği sözcük sayısı artar. Top ile oynar. 6-8 dişi vardır.

24 aylık: Merdiven iner çıkar. Organlarını tanır. Tuvalet ihtiyacım söyler. Eşyalara tırmanır. Üç sözcüklü cümle kurabilir. 16 dişi vardır.

4 yaşında: Sayı sayar. Renkleri tanıyabilir. Grup oyunlarına katılabilir. Masal anlatır. Tuvaletini kendi yapar.

6 yaşında: 10'a kadar sayar. Sağ ve sol elini gösterebilir. Paralan tanır.

read more

12 Nisan 2010 Pazartesi

Ana ve Çocuk Sağlığı 0 yorum

12 Nisan 2010 Pazartesi |
ANA VE ÇOCUK SAĞLIĞI

Toplum sağlığı açısından özellikle önem taşıyan konulardan biri ana ve çocuk sağlığıdır. Çünkü, birçok ülkede sağlık sorunları doğurgan çağdaki kadınlarda ve çocuklarda yoğunlaşmaktadır. Ana ve çocuk sağlığı hizmetlerinin kalitesinin artırılması genel sağlık sorunlarının çözümü açısından gerekli olmaktadır.

1. Ana Sağlığı

Sağlık hizmetleri açısından ana, doğurganlık çağındaki kadın olarak tanımlanır. Çocuk sahibi olsun ya da olmasın 15-49 yaş arasındaki kadınlar ana olarak kabul edilir.
Ana ve çocuk sağlığı hizmetleri doğurganlık çağındaki kadınlarla, okul öncesi (0-6 yaş) çocuklara yönelik hizmetlerdir. Bu iki grup birlikte ele alınır. Çünkü ananın sağlığı çocuğun sağlığını doğrudan etkilerken çocuğun sağlığı da ananın ruhsal ve bedensel sağlığını etkiler.

Ülkemizde 2005 nüfus istatistiklerine göre genel nüfusun yaklaşık % 38'ini ana ve çocuklar (0-6 yaş) oluşturmaktadır (Nüfus ve Vatandaşlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü verilerinden alınmıştır.). Bu grubun yeterli düzeyde sağlık hizmetleri alması yeni yetişen nesillerin sağlıklı olması için gereklidir.

a. Gebelik dönemi

Erkeklerin üreme sisteminde sperm adı verilen üreme hücresi, kadınların üreme sisteminde ise yumurta adı verilen üreme hücresi oluşturulur.

Kadın üreme organında yumurta ile spermin birleşmesine döllenme denir.

Döllenme ile başlayan ve bebeğin doğumuna kadar geçen süre gebelik adını alır.

Kadınlarda her ay genellikle bir yumurta hücresi olgunlaşır. Yumurtalıktan serbest bırakılan bu hücre yaklaşık 24 saat hayatta kalır. Gebe kalma olasılığı da âdet kanamasının başlangıcından sonraki 12-14. günlerde daha yüksektir. Yumurtanın olgunlaşması ve atılması bir döngü takip ettiğinden âdet kanamasından sonra yeni yumurta hücresinin atılımı genellikle bu günlere rastlar. Bu dönemde yumurtanın spermle karşılaşması gebeliğin başlangıcıdır. Bir sperm hücresinin dölleme yeteneği ise dişi vücuduna bırakıldıktan sonra 72 saat boyunca korunur. Yumurtanın atıldığı ve canlılığını koruduğu bu günlerde yumurta, sperm tarafından döllenmiş ise meydana gelen bu hücre zigot adını alır. Hem annenin hem babanın kalıtsal özelliklerini taşıyan zigot hemen bölünmeye başlar.

Zigot önce iki hücreye bölünür ve bölünmeler ikiye katlanarak devam eder. Yaklaşık 5-7 gün sonra çok sayıda hücre taşıyan bu yapı yani embriyo annenin rahim iç duvarına tutunur.

Doğuma kadar embriyonun anne ile bağlantısını, beslenmesi ve korunmasını sağlayan plasenta oluşur.

Normal gebelik süresi ortalama 280 gündür (40 haftadır. * Özellikle ilk üç ay gebeliğin en riskli dönemidir. Bu dönemde embriyoda gelişim hızlıdır ve dışarıdan gelecek etkenlere duyarlıdır. Düşüğün ortaya çıkma olasılığı ilk üç ayda yüksektir.

Düşük, gebeliğin 20. haftadan önce sona ermesidir.

Düşüğün nedenleri arasında gelişim anormallikleri, hastalıklar, rahimdeki kusurlar sayılabilir.

1. Gebelik belirtileri

Gebeliğin oluşmasıyla birlikte bazı belirtiler ortaya çıkar.

Başlıca gebelik belirtileri;

Âdet kanamasının gecikmesi ve olmaması,

Göğüslerin dolgunlaşması, sızlaması ve duyarlılığının artması,

Göğüs uçlarındaki kahverengi halkanın koyulaşması,

Bulantı ve kusma,

Yorgunluk hâlsizlik hissi, uyuma isteğinin artması,

Sık idrara çıkma,

3. aydan itibaren karında büyüme,

4. aydan sonra fetüsün hareketlerinin hissedilmesidir.

Bu hormon öncelikle kanda ve idrarda bulunur. Kan veya idrar örneği alınarak gebelik testi yapılır.

2. Gebelik Döneminde Bakım

Gebelik düşünüldüğünde bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Bunun amacı gebelik öncesi genel sağlık kontrolünün yapılmasıdır. Anne ve baba arasında Rh kan uyuşmazlığı olup olmadığı tespit edilir. Annenin varsa şeker hastalığı, yüksek tansiyon, anemi vb. hastalıkları tespit edilir. Gebelikte risk oluşturabilecek hastalıklar kontrol altına alınır.

Annenin 35 yaş üzerinde olmasının , Ailede kalıtsal bir hastalığın bulunmasının,

- Annenin aşırı kilolu ya da zayıf olmasının,

- Annenin sigara, alkol vb. zararlı maddeler kullanmasının,
Düzenli alınan ilaçların olmasının vb. durumların etkisinin ne olacağı

Gebelik kesinleştikten sonra belirli aralıklarla bir sağlık kuruluşuna gidilerek düzenli kontroller yaptırılmalıdır. Doğum öncesi bakım, gebeliğin izlenmesi hem anne hem çocuk sağlığı açısından önemlidir.

Doğum öncesi bakımda şunlar yapılır.

• 10-12. haftadan itibaren bebeğin kalp sesleri dinlenir.

• Ultrasonografi ile bebeğin gelişimi izlenir. Baş büyüklüğü, cinsiyet tespit edilebilir. Başın genişliği gebeliğin sağlıklı devam edip etmediği hakkında fikir verir.

• Annenin kan basıncı, kilo artışı izlenir. Annenin gebelik boyunca 10-12 kg alması gerekir.

• Gebeliğin 5. ayından itibaren 1 ay ara ile iki doz tetanos aşısı yapılır. Doğum sırasında oluşabilecek enfeksiyon riskine karşı bebek ve anne korunmuş olur.

• Son aylarda bebeğin anne karnındaki duruş şekli izlenir. Doğumun ne şekilde yapılacağı belirlenir.

• Doğum ve bebek bakımı konusunda anne bilgilendirilir.

Gebelik dönemi boyunca annenin sağlığının ve bebeğin gelişiminin hekim, ebe ve hemşireler tarafından izlenmesinin yanında annenin bazı kurallara uyması gerekir.

Sağlıklı bir gebelikte annenin uyması gereken kurallar:

• Sağlıklı bir gebelik için hekim önerisi dışında ilaç kullanılmamalıdır. Çünkü her ilaç plasentadan bebeğe geçer. Bazı ilaçların gelişim bozukluklarına yol açtığı bilinmektedir.

• Sağlıklı bir gebelik için anne adayı yeterli ve dengeli beslenmeye özen göstermelidir (Resim 1.3). Beslenme yetersiz olursa bebeğin büyümesi de geri kalabilir. Protein, karbonhidrat ve yağlar yeterli alınmalıdır. Özellikle bu dönemde annenin demir, kalsiyum ihtiyacı artar. Hekimler minerallerin yanında folik asit gibi ek vitamin desteği de önerirler. Gebelikte toprak, sabun vb. zararlı maddeleri yeme gibi alışkanlıkların ortaya çıkmasının nedeni demir eksikliğidir. Demir eksikliğinin olması annede kansızlığa yol açar.
Günlük beslenmede yeterince taze meyve yenilmelidir.

Özellikle gebeliğin ilk ayında röntgen ışınlarının etkisinde kalınması bebekte gelişim bozukluklarına ve sakatlıklara yol açar.

Gebelikte bazı mikrobik hastalıklann geçirilmesi veya gebelik öncesinde annenin HIV (İnsan bağışıklık yetmezliği virüsü) veya hepatit-B taşıyıcısı olması bebeğe ciddi zararlar verir. Hastalık etkenleri gebelik ya da doğum sırasında bebeğe geçer. HIV taşıyıcısı kadınlar gebe kalmamalıdır. Erken doğum riski hepatit-B taşıyan kadınlarda sık görülür.

kalp ve sinir sistemi sorunlarının ortaya çıkmasına yol açabilir. Toksoplazmozis ise bir tür parazitin yol açtığı hastalıktır. Özellikle az pişmiş, hastalıklı hayvanların etlerinden, kedi gibi ev hayvanlarının dışkılarından temas yoluyla geçebilir. Düşüklere ve sinir sistemi sorunlarına yol açabilir.

Gebelikte vücudu sıkmayan rahat ve bol giysiler giyilmelidir. Yüksek topuklu olmayan, yürüyüşe elverişli rahat ayakkabılar tercih edilmelidir. Dinlenmeye zaman ayrılmalıdır.
Gebelik döneminde rahat giysiler tercih edilmelidir.

Gebelikte aşın yorgunluktan kaçınmak, dinlenmeye zaman ayırmak gerekir.

Gebelik döneminde düzenli egzersizler yapmak annenin dayanıklılığını artırır. Bu, doğumun daha kolay gerçekleşmesinde yardımcı olabilir. Özellikle kalp ve akciğer sağlığının artması ve doğum sırasında yorgunluğa yenilmeden annenin bebeğini itmesini kolaylaştırır. Egzersizler, normal hareketlerin dışında ağır ve aşırı hareketler olmamalıdır. Yüzme, yürüyüş, hafif aerobik hareketleri yararlıdır. Gebelik döneminde sigara içilmesi düşük doğum ağırlıklı bebeklerin doğmasına neden olabilir. Bu bebekler hastalıklara karşı güçsüzdür. Aynca sigara içen annelerde düşük ve erken doğumlara daha sık rastlanır.

Alkol de gebelikte zararlı olan maddelerden biridir. Çok alkol alan veya alkolik annelerin bebeklerinde doğum öncesi veya sonrasında büyüme geriliği, yüz anormallikleri, kalp kusurları, zekâ geriliği; eklem, kol veya bacak anormallikleri görülebilir.

Uyuşturucu bağımlısı annelerin bebekleri ciddi sağlık sorunları ile doğar. Bu tür gebeliklerin yarısında bebekler madde bağımlısı olarak doğar. Bağımlı annelerde erken doğum veya doğan bebeklerde beyin hasarı sıklıkla görülür. Gebelik süresince düzenli sağlık kontrollerine gidilmelidir. Bu kontrollerin dışında anormal bir durum olduğunda da sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Kanamalar, ateşli hastalıklar, gebelik zehirlenmesi, nedensiz sancılar vb. durumlar tehlikeli sonuçlara yol açmadan tıbbi yardım alınmalıdır.

Gebelik kadın yaşamının hassas bir dönemidir. Anne olmaya hazırlanan kadınlarda alınganlık, duygusallık, sinirlilik hâli görülebilir. Hormonlardaki değişimin, gebelik sürecinin vücutta yarattığı değişimlerin doğal olduğu kabul edilmelidir. Bu dönemde anne adayının yakın çevresindeki kişiler, onun kaygılarını azaltacak, yardımcı olacak şekilde davranmalıdır. Gebelik döneminin sağlıklı bir ruh hâli ile geçirilmesi anne ve bebeğin genel sağlığı için önemlidir.

Aile bireylerinin yakın ilgisi anne adayının ruh sağlığını olumlu yönde etkiler.

3. Gebelik döneminde sorunlar

Gebelik dönemini sorunsuz geçiren kadınların büyük çoğunluğu sağlıklı bir bebek dünyaya getirirler. Ancak bazı etkenler erken doğum, düşük, gelişme geriliği vb. durumlara yol açabilir. Bu nedenle bazı riskli durumlar göz önünde bulundurulmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır.

Anne ve bebek sağlığını olumsuz etkileyecek durumlar aşağıdaki gibi sıralanabilir.

• Anne adayının 17 yaştan küçük, 35 yaştan büyük olması.

• İki gebelik arasındaki sürenin 2 yıldan az olması.

• Gebelik sayısının 4'ten fazla olması.

• Anne adayının kalp, damar, böbrek hastalıkları, tüberküloz gibi süreğen hastalığının olması.

• Anne adayının önceki yıllarda istenmeyen gebeliğinin sonlandırılmış veya düşük yapmış olması.

Sigara, alkol, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklarının olması,

Sosyal ve ekonomik gücün yetersiz, eğitim düzeyinin düşük olması.

b. Doğum

Normalde gebelik süresi son adet kanamasından itibaren 40 haftadır. Bebek 38-42. haftalarda doğmuş ise zamanında doğmuş kabul edilir.

Nedenleri tam olarak bilinmese de annenin, rahim yapısının kusurlan, ciddi bir hastalığının olması, sigara içmesi gibi durumlar; bebeğin anne karnında ölümü, çoklu gebelik vb. erken doğum sancılarına yol açabilir. 28-37. haftalarda doğan bebekler "prematüre" olarak kabul edilir. Bu bebekler özel bir bakım ile yaşatılabilir.

Erken doğum kadar tehlikeli bir durumda uzamış gebeliktir. 42. haftasında hâlâ sonlanmamış gebeliklerde suni doğum sancıları başlatılarak ya da sezaryen ile doğum gerçekleştirilir. Bu bebekler "postmatüre" olarak kabul edilir. Uzamış gebeliklerde gelişimini tamamlamış bebek plasentadan yeterli besin ve oksijeni alamayacağından tehlikeli sonuçlara yol açabilir.

Normal bir doğumun başladığını gösteren bazı işaretler vardır. Bunlardan biri doğum sancılarından birkaç saat önce kanlı ve koyu kıvamlı bir sızıntının olmasıdır. Bazı hormonların etkisiyle rahimde kasılmalar ve doğum sancıları başlar. Bebeği çevreleyen kese yırtılır. Kesenin içini dolduran amniyon sıvısı boşalır. Doğum sancılarının artması ile birlikte rahimdeki kasılmalar düzenli aralıklarla olur. Kasılmalar gittikçe şiddetlenir ve uzun sürer. İki kasılma arası kısalır. Rahim boynu açılır ve bebek doğum kanalına itilir. Kasılmalar ve annenin ıkmmasıyla oluşan basınçla bebek hareket eder ve vajina açıklığının artmasıyla dışarı çıkar. Bebeğin göbek bağı kesilir. İlk muayenesi yapılır, tartılır ve temizlenir. Doğumdan yaklaşık 10-30 dakika sonra da plasenta dışarı atılır. İlk doğumlarda, doğum sancılarının başlamasıyla bebeğin doğumuna kadarki süre yaklaşık 13 saattir. Sonraki doğumlarda bu süre kısalır.

Normal yolla yapılamayan doğumlarda sezaryen yöntemi kullanılır. Sezaryen karnın ve rahmin kesilerek açıldığı cerrahi bir yöntemdir. Bebek bu açıklıktan alınır.

- Erken doğumlarda,

- Bebeğin büyük, annenin doğum kanalının dar olması durumunda. Çoklu gebeliklerde,

- Bebeğin anormal pozisyonlarda gelişinde vb. durumlarda sezaryen gereklidir.

c. Lohusalık, Emziklilik Dönemi ve Bakımı

Doğumdan sonra, büyüyen rahim önceki hâline dönmeye başlar. Yaklaşık 6 hafta süren bu dönem doğum sonu (lohusalık) dönemi olarak adlandırılır.

Bazı hormonların etkisiyle süt salgılanmaya başlar ve doğumdan sonraki birkaç saat içinde bebek emzirilir.

Süre ne olursa olsun annenin bebeğini emzirmeye devam ettiği döneme de emziklilik dönemi denir.

Emziklilik döneminde meme başı çatlakları, meme iltihabı, tıkanma gibi sorunlarla karşılaşılabilir. Düzenli emzirmek, sütün boşalmasını sağlamak genelde sorunlann kendiliğinden kaybolmasını sağlar. Ciddi durumlarda ise hekimin uyarılarına uyulmalıdır. Sıkça karşılaşılan meme başı çatlaklarında emzirmeden önce kaynatılıp soğutulmuş suyla meme başlarım silmek yararlı olacaktır. Genelde anne sütü çatlamayı önleyecek yumuşaklığı sağlar.

Bazen de meme başı çatlaklarından giren bakteriler iltihaplara yol açabilir. Memenin bir bölümü kızarır, sert ve sıcaktır. Hekim önerisi olmadan göğüslere merhem sürülmemelidir.

Doğum sırasında kullanılan aletlerin temiz olmaması, doğum sonrasında temizlik kurallarına dikkat edilmemesi doğum yolu ya da rahimde enfeksiyonlara neden olabilir. Lohusa humması (al basması) olarak bilinen mikrobik hastalık sırasında yüksek ateş, karın ağrısı, bulantı, kusma gibi belirtiler görülür. Şok ve ölüme yol açabileceğinden hekime başvurulmalıdır.

Lohusalık ve emziklilik döneminde anne yeterli ve dengeli beslenmeli, bol su içmelidir.

Gebelik sırasında azalan vitamin ve mineraller tekrar sağlanmalı, sütün yeterli ve kaliteli olması için anne yediklerine dikkat etmelidir. Normalde ihtiyaç duyulan kaloriden daha fazlası alınmalıdır. Özellikle protein, kalsiyum, demir ve vitaminler yönünden zengin gıdalar alınmalıdır. Lohusalık ve emziklik döneminde anne ağır işler ve stresten uzak durmalıdır.

read more

Aile Planlaması 0 yorum

AİLE PLANLAMASI

Aile planlaması ve bu alanda yürütülen hizmetler tüm dünya ülkelerinin sağlık programlarında önemli yer tutmaktadır. İnsanlar artık aile planlaması hakkında bilgi sahibidir. Dünyadaki evli çiftlerin en az yansı, bir aile planlaması yöntemi kullanmaktadır. Ülkemizde de ana çocuk sağlığı ve toplum sağlığı açısından önemi bilinen aile planlaması hizmetlerinin kalitesinin artırılması için çalışmalar sürdürülmektedir.

1. Aile Planlamasının Tanımı

Aile planlaması; ailelerin istedikleri zaman ve bakabilecekleri sayıda çocuk sahibi olabilmeleri için yürütülen çalışmalardır.

Aile planlamasının temel amaçlan şunlardır:

Ailelere gebeliği önleme yöntemleri hakkında bilgi vermek.

Gebe kalma aralığını düzenlemek.

Aşırı doğurganlığı önlemek.

Bedenen ve ruhen sağlıklı çocuklar yetişmesini sağlamak.

Doğum yapma yaşını ayarlamak.

İstenmeyen gebelikleri önlemek.

Çocuk sahibi olamayan ailelere yardımcı olmak.

uıe planlamasının amaçlarının neıer omugunu açiKiaymız.

2. Aile Planlamasının Ana Çocuk Sağlığına Etkisi


Sık ve çok doğum yapmak hem ana hem çocuk sağlığını olumsuz yönde etkiler. İki doğum arasında en az 2-3 yıllık bir süre olmalıdır.

Sık ve çok doğum yapmanın ana sağlığına olumsuz etkileri.

Annede aşın doğurganlığa bağlı üreme sistemi hastalıkları görülebilir.

Sık gebelik sonucu beslenme bozukluklan ve kansızlık ortaya çıkabilir.

Gebelik ya da doğum sırasında ana ölümleri oranı artar.

Sık gebe kalmaya bağlı olarak düşük görülme riski artar. Düşükler ve istenmeyen

gebeliklerin sona erdirilmesi ana sağlığını olumsuz yönde etkiler.

Sık ve çok doğumlar annenin ruh sağlığını bozabilir.

Sık ve çok doğum yapmanın çocuk sağlığına etkileri:

Düşük doğum ağırlıklı bebek doğma olasılığı artar.

Bebek ölümleri artar.

Zihinsel ve bedensel gelişim bozukluklan olan bebek doğumları artabilir.

Çok sayıda çocuk, anne babanın yeterli sevgi ve ilgiyi göstermesini engeller.

Aile planlamasının ana sağlığına olumlu etkileri:

Gebelik, düşük ve doğuma bağlı ana ölümleri azalır.

Kadınlarda üreme sistemi hastalıklan azalır. <

Kansızlık ve beslenme bozukluğu gibi hastalıklar azalır. Düşük ve kürtaj sayısı azalır.

Sağlıklı anne sayısı artar.

Aile planlamasının çocuk sağlığına olumlu etkileri:

Düşük doğum ağırlıklı bebek doğma olasılığı azalır.

Bebek ölümleri azalır.

Çocukların beden ve ruh sağlığı gelişimi olumlu etkilenir. Aile çocuğa yeterli ilgi

ve sevgiyi gösterebilir. İhtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılayabilir.

Çocukların hastalıklara yakalanma riski azalır.

3. Toplum Sağlığı Açısından Aile Planlaması

Aile planlaması hizmetleri yeterli düzeyde verildiğinde ana ve çocuk sağlığı olumlu düzeyde etkilenir. Dolayısıyla sağlıklı bireylerden oluşan toplum da sosyal ve ekonomik yönden gelişme sağlar.

Aile planlamasının toplum sağlığına etkileri:

Ailelere gebeliği önleme yöntemlerinin anlatılması ve uygulanması nüfus artış hızının yavaşlamasına katkıda bulunur.

• Gebe kalma aralığının en az 2-3 yıl olması gerekir. Aile planlaması ile bunu düzenlemek anne sağlığının korunmasını ve sağlıklı çocuklara sahip olunmasını sağlar.

• Aşırı doğurganlığı önlemek anne sağlığını korur. Araştırmalar üçüncü doğumdan sonra gebelik ve doğumla ilgili risklerin arttığını göstermektedir. Beşinci doğumdan sonra anne ve bebeğin ölüm riski artar. Aile planlaması yöntemleri aşırı doğurganlığı önler.

• Ailedeki çocuk sayısının fazla olmaması ailenin çocuklarına yeterli zamanı ayırmasını, maddi ve manevi gereksinimlerini karşılamayı kolaylaştırır. Böylece topluma bedenen ve ruhen sağlıklı çocuklar yetiştirilebilir.

• 20 yaşından önce ve 35 yaşından sonraki doğumlar anne ve bebek ölümlerini artırır. Aile planlaması bu açıdan da anne ve çocuk sağlığını korur.

• İstenmeyen gebelikleri sonlandırmak yerine istenmeyen gebeliklerin önlenmesi anne sağlığını riske atmayı engeller.

Ülkemizde aile planlaması hizmetleri sağlık evleri, sağlık ocakları, ana çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri ile hastanelerde verilmektedir. Bu kuruluşlardaki hizmetler ise hekimler, ebeler, hemşireler tarafından halka sunulur.

read more

9 Nisan 2010 Cuma

Aile ve Toplum 0 yorum

9 Nisan 2010 Cuma |
AİLE HAYATI

İlkel dönemlerden günümüze toplumlar, tarihsel süreç içerisinde değişiklikler geçirmişlerdir. Toplumsal düzenin bir parçası olan aile de benzer değişiklikleri yaşamıştır. Bu değişim toplumun ihtiyaçlarına göre belirlenmiştir. Bu nedenle de aile yüzyıllardır sosyal bir kurum olarak varlığını sürdürmüştür

1. Aile Kavramı ve Toplumdaki Yeri
Bütün toplumlarda hemen her birey, bir aile grubunun içinde doğar ve orada yetişir. Her toplumda farklılıklar gösterse de bir aile sistemi vardır. Bireyin ilk deneyimlerini kazandığı ilk tutum ve davranışlarının belirlendiği ortam ailedir. Bu nedenle aile, insan yaşamında en önemli ilk toplumsallaşma kurumudur.Aile; kısaca toplumun temel birimi olarak tanımlanabilir. Aile, ülkenin ekonomik, siyasal ve sosyal değişimlerini etkiler. Yüzyıllardır bir değişim süreci geçirse de bir toplumda aile; üreme, çocukların bakımı ve beslenmesi, aile üyelerinin duygusal ihtiyaçlarının karşılanması gibi işlevleri yerine getirmiştir.

Bunun yanında aile, bireylerin sosyalleştiği ve kültür birikimini edindiği bir toplumsal kurum olması yönüyle sosyal ve kültürel yönden toplumları etkiler. Aynı zamanda aile, ülkenin işgücüne ve üretim sürecine katılması yönüyle de ekonomik yönden toplum üzerinde etkilidir.

Günümüz toplumlannda aile kurumunu sınıflandırabilmek için geleneksel "geniş aile" ve "çekirdek aile" ayrımı yapılmaktadır.
Çekirdek aile; anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşur.
Geniş aile; anne, baba ve onların anne babalan, kardeşleri, çocuklar ve bazen de kardeş çocuklannı kapsayan geniş bir topluluktur.
Araştırmacılar, her ailenin kendine özgü özellikleri olmakla buuKic tüm ailelerde bulunan genel nitelikleri şu şekilde sıralarlar.
1 Aile, evrensel bir kurumdur.
1 Aile, duygusal bir temele dayanır.
• Aile, bireyi şekillendirme özelliğine sahiptir.
• Ailenin kapsamı sınırlıdır.
• Aile, toplumsal yapı içerisinde çekirdek özelliği taşımaktadır.
• Aile üyelerinin sorumlulukları vardır.
• Aile toplumsal kurallarla çevrilidir.
2. Aile Hayatına Etki Eden Faktörler
Huzurlu ve mutlu bir aile hayatının kurulması için evliliğe karar verirken kişisel faktörleri ve beklentileri dikkatli değerlendirmek gerekir. Yıllar boyu sürecek aile hayatında bireylerin ruh ve beden sağlığı ancak huzurlu bir aile hayatı ile sağlanabilir.

a. Evliliğe Karar Vermede Etkisi Olan Faktörler
Yaş, fiziksel ve duygusal olgunluk: Evliliğe hazır oluşta yaşın, fiziksel ve duygusal olgunluğun yüksek oranda etkisi vardır. Yasal olarak ülkemizde evlenme yaşı 18'dir. 18 yaşından küçük olanların evlenebilmeleri anne ve babalarının iznine bağlıdır. Genç yaşta evlenmek hem bedensel hem de ruhsal açıdan bazı sorunlara yol açabilir. Örneğin anne olmaya karar veren kişinin üreme sağlığı yönünden bu olgunluğa erişmiş olması gerekir. Aynı zamanda evlilik ve çocuk sahibi olma sorumluluğunu üstlenmek için duygusal yönden de hazır olmak önemlidir.

Ekonomik ve sosyal olgunluk: Evliliğe hazır oluş ile ekonomik ve sosyal olgunluk arasında da önemli bir ilişki vardır. Evlenecek kişilerin bir ailenin temel gereksinimlerini karşılayacak düzeyde gelire sahip olması gerekir. Maddi sıkıntılar evlilikte sorunlara yol açabilir.

Kişilerin öğrenimlerini tamamlayarak bir meslek ve iş sahibi olmaları, erkekler için askerlik görevini yapmış olmaları evliliğe karar vermede etkili olan faktörlerdir. Toplumun bir bireyi olarak sosyal sorumluluklarının farkında olan, iletişim becerilerini geliştirmiş, ülke ve dünyadaki gelişimleri izleyebilen, çevresiyle uyumlu ve hoşgörü sahibi kişiler sosyal olgunlukları yönüyle de kendilerini evliliğe hazır hissederler.

Eş seçimi: Evliliğe karar veren kişilerin, eğitim, ekonomik ve sosyal durumları, kültürel yapı ve kişilik özellikleri bakımından benzer özelliklere sahip ve uyumlu olması gerekir.

Eşler arasında iyi bir iletişimin kurulabilmesi, sevgi bağının oluşması, her türlü paylaşımın gerçekleşebilmesi için her yönden uyum sağlamak mükemmel olanıdır.

Akraba evlilikleri: Yakın akrabalar arasında yapılan evliliklerin olumsuz etkilerinin olabileceği unutulmamalıdır. Akrabalar arasındaki genetik benzerlik doğacak çocuklarda kalıtsal hastalıkların ve bazı gelişim bozukluklarının ortaya çıkmasına yol açabilir. Örneğin eşler aileden gelen kalıtsal bir hastalığın taşıyıcısı olabilir. Bu kişilerin

b. Aile Hayatına Etki Eden Faktörler
Ailede huzur ve mutluluğu etkileyen çeşitli faktörlerden söz edilebilir. Bunlar aile içi iletişim, eşler arasındaki ilişki, aile bireylerinin görev ve sorumluluklarını üstlenmesi ve ailenin diğer sosyal kurumlarla uyumu olarak sıralanabilir.

Aile içi iletişimin sağlanması çocukların saygı, sevgi ve hoşgörü ortamında daha sağlıklı büyümesini sağlar. Dengeli, duygusal ve toplumsal etkileşimin güçlü olduğu ailelerde büyüyen çocuklar, özgüvene sahip olurlar. Bu aile ortamı aynı zamanda zihinsel gelişimleri için gerekli deneyimleri gerçekleştirebilmelerini sağlar.

Ailenin temeli karı-koca arasındaki ilişkidir. Sağlıklı bir ilişki, iki kişinin bilinçli olarak düşünüp sorumluluk içinde aldığı kararlara dayanır. Bu kişiler çocuk yetiştirmeyi dünyanın en sorumlu görevi kabul ederler. Böyle bir ailede çocukların gereksinimleri doğal olarak karşılanır. Anne baba arasındaki şiddetli geçimsizlik ve huzursuz aile ortamı aile bireylerinin sağlığını da olumsuz etkiler. Bu tür ailelerde çocuklar zihinsel ve ruhsal gelişimlerini tamamlayamaz ve kendi kişiliklerini bulamazlar. Ruhsal hastalıklara kadar giden sorunlarla karşılaşabilirler.

Aile bütünlüğünün korunması huzur ve mutluluğun sağlanması için aile bireyleri görev ve sorumluluklarını yerine getirmelidir. Ailenin maddi gereksinimlerinin karşılanmasında, ev içi işlerin paylaşımında aile bireyleri iş bölümü yapmalıdır. Sıkıntılı ve zor günlerde ya da sevinçlerin paylaşıldığı günlerde dayanışma içinde olmak da ailenin devamlılığı için önemlidir.

Ailenin diğer sosyal kurumlarla olan ilişkisi aile huzurunun sağlanmasında etkilidir. Akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin iyi olması aileyi olumlu yönde etkiler. Çocukların okula uyum sağlaması, öğretmenleri ve arkadaşları ile ilişkilerinde sorunlar yaşanmaması anne ve babayı da huzurlu kılar. Ebeveynlerin iş yaşamının olumlu ya da olumsuz yönleri de aileyi doğrudan etkiler.

Aile; diğer sosyal kurumlarla çatışma ve sorunlar yaşayabilir. Bu gibi durumlarda aile büyüklerinin desteği, anne babanın sorunlara getireceği akılcı çözümler ile aile bütünlüğü sağlanmalıdır.

read more

6 Nisan 2010 Salı

Anzarut 0 yorum

6 Nisan 2010 Salı |
ANZARUT -SARCOCOLLA (PENAECEAE)

Dahilen Kullanılışı: Pişirilip içilirse, safraya ve balgama iyi gelir. Mafsallarda ve dizlerde olan su toplanmasını ve şişlikleri giderir.
Kullanılışı: 4 gr anzarot, 40 gr badem yağı ile karıştırılır, birkaç defada içilir.
4 gr anzarot nişasta ve şekerle muhallebi gibi pişirilip yenilir, birkaç gün devam edilir. Şişmanlamak için günde 40 gr kadar badem yağı ile alınır veya muhallebi gibi pişirilip yenilir. Nefesdarlığında, göğüs ağrıları tuttuğunda, ilk gün 2 gr sarı sabır ile 1 gr anzarut beraber içilir. Diğer günlerde ise, günde 2 gr badem yağı ile veya diğer başka yağlarla karıştırılıp yenilirse nöbetleri azaltır, zamanla tedavi eder. 

Haricen: Yumurta akı veya süt ile beraber ezilip göze çekilirse, göz ağrılarına iyi gelir.
Göz kapaklarının birbirine yapışmasına ve gözde olan sulanmaya karşı bir miktar güherçile (natron) ile dövülüp, göze lapa gibi konulur. Sıracaya karşı da aynı şekilde kullanılır. Herhangi bir şeyi fitil haline getirip, toz haline getirilen anzaruta buladıktan sonra kulağa konulursa kulaktaki yara ve akıntıyı giderir. Birkaç gün devam edilmelidir. 

Not: Anzarut yalnız yenildiğinde saçların dökülmesine sebep olur. Bağırsaklara zarar verir. Kıl dökülen yerlere ceviz yağı sürülür.

read more

Antep Fıstığı 0 yorum

ANTEP FISTIĞI -PİSTACİA VERA
Antep fıstığı şurubu göğsü yumuşatıcı, balgam söktürücü, öksürük kesici, cinsi arzuyu artırıcıdır. 
Şurubun yapılışı; çam fıstığı içi, havanda su ile dövülür ve bu karışıma şeker şurubu ilave edilerek kullanılır.
Cinsi Arzuyu Artırmak İçin: 100 gr antep fıstığı, 100 gr çam fıstığı, 100 gr çekirdeksiz üzüm beraberce ezilip macun haline getirilir, sabahları aç karna 20-30 gr yenir. 
 Antep Fıstığı Sakızı:
Kullanıldığı Yerler:  
Dahilen: Ağızda emilerek mide ağrılarında ve boğaz iltihabında kullanılır.
Bağırsak iltihabında 5 gr sakız 100 gr sirkede eritilip içilir. 

Haricen: Basura karşı merhem halinde kullanılır. 
Merhem Yapılışı: Havacıva kökü suda kaynatılır, süzülür, geriye kalan su fıstık sakızı ve bal mumu ile hafifçe ısıtılarak merhem haline getirilir.

read more

31 Mart 2010 Çarşamba

Dölyolunda Oluşan Değişimler 0 yorum

31 Mart 2010 Çarşamba |
DÖLYOLUNDA DEĞİŞİKLİKLER
Menopoz yıllarının en rahatsız edici yakınmaları dölyolu mukozasının incelmesi, kuruması ve duyarhlaşmasıdır. Buna karşın pek çok kadın bu belirtileri doktoruyla konuşmaktan çe­kinir. Doğurgan yaşam boyunca, östrojen, dölyolunun ıslak, sağlıklı kalmasını, iyi beslenmesini sağlar. Östrojen düzeyi düş­tükçe dölyolunda dramatik değişiklikler ortaya çıkar. Mukoza­daki hücreler incelip kurumakla kalmaz, kendilerini bakterilere karşı koruyamaz hale gelirler. Menopozdaki kadınlarda iltihap­lı dölyolu akıntıları sık görülür.

Dölyolunda oluşan bu değişik­likler kimi zaman idrar yolunun ağzım da içerir; menopozdaki kadınların çoğunda sistit, idrar yaparken ağrı, yanmadan yakın­ma vardır. Yanlışlıkla bu belirtilerin bir bakteri enfeksiyonu ne­deniyle ortaya çıktığı düşünülürse, dikkatsizce kullanılan anti­biyotikler var olan mantar enfeksiyonunu artırabilir, bu da döl­yolu yanmalarının daha da kötüleşmesine neden olur.

Cinsel işlev: Dölyolundaki hücreler dölyolunu ıslak tutmak için salgıladıkları kaygan maddeyi artık salgılayamadıklan için cinsel ilişki de zorlaşır, hatta kimi zaman ağrılı olur (disparö-nia). Cinsel ilişkinin ağrılı olması, isteksizliğe, cinsel ilişkiyi en­gellemeye, hatta eşinizle ilişkilerinizin sürekli kötüleşmesine yol açar. Yani, dolaylı olarak ağrılı cinsel birleşme, cinsel istek azalmasına neden olur.

Ne var ki, menopoz sırasında ve menopozdan sonra cinsel isteklerinde artış olduğunu söyleyen kadınlar da vardır. Bu so­rununuzu, eşinizle konuşarak, ona bu durumun menopozun doğal bir sonucu olduğunu anlatarak çözebilirsiniz. Size anlayış göstermesini isteyin; pratik bir önlem olarak da kayganlaştırıcı bir krem kullanın. Ayrıca lokal tedavi için hormonlu kremler kullanabilirsiniz. Tabii hekiminizin önerdiği dozda kullanmalı­sınız. Bazı hormon kremleri duyarlılık ve kaşıntıyı azaltabilir, ancak dölyolunu eski sağlıklı durumuna döndürecek hiçbir krem yoktur. Bu ancak, iğne yoluyla ya da ağızdan alman hor­mon tedavisi ile mümkün olur. Menopoz sırasında vücutta o kadar çok değişiklik olur ki, bazı doktorlar bir menopoz sendromundan söz eder.

Menopozla ilgili olduğu sanılan belirtiler ara­sında; baş dönmesi, baş ağrısı, uykusuzluk, yorgunluk, enerji yitimi, karında şişkinlik, sindirim sorunları, ağrı, bağırsaklarda gaz, kabızlık ve ishal gibi, nefes darlığı ve çarpıntı vardır. Bu be­lirtilerin hiçbirinin belirli bir zamanı yoktur, günden güne, kişi­den kişiye değişir. Unutmayın ki bazı kadınlarda hiçbiri görül­meyebilir. Osteoporoz nedeniyle ortaya çıkan sırt ağrısı ve ek­lem ağrıları dışında pek azmin menopozla dolaysız ilgisi oldu­ğu kanıtlanmıştır. Belkemiği osteoporozunun kadınlarda erkek­lere oranla dört kat fazla olduğu bilinmektedir.

read more

Kadınlarda İdrar Kaçırma Sorunu 0 yorum

BAYANLARDA İDRAR KAÇIRMA SORUNU
İdrar kesesi, böbrekler tarafından üretilen idrarın biriktiği ve tuvalete gidilmesi uygun olan bir zamana kadar saklandığı bir organdır.
Menopozda idrar kaçırma sorunu bu dönemin en rahatsız edici sorunlarındandır. Bu sorun, günlük işleri yaparken, güler­ken, öksürürken, yürürken, egzersiz yaparken, oturur veya yatar durumdan ayağı kalkarken idrar kaçırma şeklinde görülebilir. Diğer bir idrar kaçırma tipi de, tuvalete yetişememe şeklindedir.

Hangi durumlarda görülür? İdrar kaçırma sorunu; aşırı ve zor doğum yapmış, daha önce cerrahi işlem görmüş, menopoz döneminde bel fıtığı gibi omurilik sorunları yaşayan her 10 ka­dından 8′inde görülür. İdrar kaçırmanın asıl nedeni, leğen ke­miğinin tabanında yerleşmiş kasların ya da mesane boşalmasını kontrol eden kasların zayıflamasıdır. Kısaca tedavi seçenekleri üzerinde duralım: İlaç tedavisi, davranış ve kas tedavisi, cerrahi müdahale başlıca tedavi seçe­nekleridir.
Günümüzde daha az keşi ile yapılan bazı operasyon teknik­leri ile idrar kaçırma sorunları kolaylıkla çözülebilir. Ortalama 30-40 dakika süren bu operasyonlar, lokal ya da spinal, yani bel bölgesine şırınga ile verilen anestezi ile yapılır, hastanın şuuru açıktır, ancak herhangi bir  veya ağrı duymaz. Hasta, aynı gün ya da ertesi gün taburcu edilir. Operasyon sonrasında ağrı, kanama, kaşıntı, kabızlık ya da oturamama gibi sorunlar ortaya çıkmaz. Uzun süreli hasta takip sonuçlan, yüzde 100′e varacak şekilde başarılıdır.

read more

Menopoz Döneminde Ateş Basmaları 0 yorum

ATEŞ BASMALARI
Menopozda kadını en çok rahatsız eden bulguların başında ateş basmaları gelir.
Aniden cildin kanlanması artar. Parlak pembe renk alır, ter­lemeye başlar. Gece terlemesi sıcak basmalarıyla birlikte olabi­leceği gibi ikisi de tek basma olabilir. Bazı kadınlarda sıcak bas­maları hiç olmaz, çok azında yıllarca sürer. Çoğu kadında bir yıl kadar ciddi sıcak basması sürer, daha sonra yavaş yavaş geçer.
Sıcak basmalarının ortaya çıkması için kandaki östrojen mikta­rının belirli bir düzeye düşmesi gerekir, çünkü bu durum ne menopoza girmemiş kadınlarda ne de âdetten tümüyle kesilmiş kadınlarda görülmektedir. Bu östrojen düzeyi her kadında deği­şiktir. Kandaki östrojenin düşüş hızına göre sıcak basmaları uzun sürer ya da kısa zamanda yok olur.

Gece terlemeleri: Bazı kadınlarda uykusuzluk yaratan, yatak örtülerini üzerlerinden attıran ve serinlemek için yataktan çık­malarını gerektiren gece terlemeleri olur. Hemen her zaman uy­ku düzeni ciddi olarak bozulur; uzun süren gece terlemeleri olan bir kadın uykusuzluktan yorgun düşebilir. En belirgin özellik kimi zaman gecede birkaç kez yatak çarşaflarını değiştirtecek aşırı miktarda terlemedir.

read more

Menopoz Belirtileri 0 yorum

MENOPOZ BELİRTİLERİ
Âdet kanamaları başladıktan sonra yükselen FSH (folikül. stimülan hormon) düzeyine yumurtalıklar her ay bir yumurta folikülü olgunlaştırarak yanıt verir. Luteinizan hormonun yükselmesi folikülü yırtarak olgunlaşan yumurtanın dışarı çıkması­nı sağlar. Folikül önce östrojen, ovulasyondan sonra östrojen ve progesteron yapar. Menopoza doğru yumurtalıklar FSH’ye kar­şı direnç kazanır ve yanıt olarak yumurtayı olgunlaştırmaz. 30-40 yıl âdet gördükten sonra, kadının yumurtalıklarında bulunan yumurtalardan çoğu tükenmiş olur.
Menopoz Belirtileri
Hipofiz bezi kimi zaman yüksek düzeyde FSH salgılayarak yumurtalığın biraz daha çalışmasını sağlar. Sonunda yumurta­lık tümden durur. Östrojen ve progesteron düzeyleri inip çıkar, arada bir âdet atlar, kanamalar azalır. Kimi zaman rahatsız edici belirtiler olur. Menopoz aşağıdaki biçimlerden herhangi birinde olabilir:
- Âdet kanamalarının aniden kesilmesi çok seyrektir. Kimi zaman bir âdet atlayana dek çok düzenli kanamalar olur; atla­yan âdetten sonra bir daha hiç olmaz.
- Daha sık görüldüğü gibi, birkaç ay âdet görürsünüz, birkaç tane atlar; daha sonra birkaç normal âdet daha olur. Kanamala­rın arası uzar, sonunda kesilir.- Âdet kanamalarınızın miktarı gittikçe azalır, süresi kısalır, sonunda durur. 50 yaşın altındaysanız ve 12 aydır âdet görmüyorsanız, 50 yaşın üzerindeyseniz ve altı aydır âdet görmüyorsanız âdetlerinizin tümden kesildiğinden hiç kuşkunuz olmasın. Klimakteryum sırasında sık sık ve kanama miktarı fazla âdet görmek nor­mal değildir. Dölyolundan pıhtı halinde kan gelmesi de normal değildir. Âdetler arasında ya da cinsel ilişkiden sonra kanama ya da ağrılı âdet görme kesinlikle tehlike işaretidir. Bunların hiçbiri normal menopoz belirtisi değildir. Herhangi biri başınıza geldiği zaman hemen doktorunuza danışın.

Östrojen, progesteron ve FSH’nin düzeylerindeki değişimler pek çok gerçek ve rahatsız edici belirtiye yol açar: Östrojen ve progestoron yapımı tümden durduktan sonra belirtiler gerçek bir hormon yetersizliğine bağlı olarak sürer. Her kadın meno­poz belirtilerinden yakınır; en sık üç belirtisi görülür: sıcak bas­maları, gece terlemeleri, dölyolunda salgı eksikliği. Tüm bu belirtiler kandaki östrojen miktarının düşmesine bağlanmıştır. Bu düşüş aynı zamanda osteoporoz olarak bilinen, kemiklerden kalsiyum ve protein kaybına neden olur. Dışarıdan ek olarak östrojen almayan kadınların yaklaşık yüzde 20’sinde menopozdan sonra bu durum gelişir.

Eklem ve kas ağrıları da menopozda görülen şikâyetlerin arasında sıkça gözümüze çarpar. Artan bu eklem ağrılarının ço­ğunun nedeni hormon düzeyinin azalmasına bağlı olarak orta­ya çıkar. Burada ayırıcı tanı çok önemlidir. Göz kuruluğu menopoz sonrası oldukça sık görülür.Yapay gözyaşı ilaçları ile bu sorun kolayca tedavi edilir.

read more

Menopoz Döneminde Uyku Sorunları 0 yorum

Menopozda Uyku Sorunu
Mus dediğimiz bölgeden kaynaklanan bazı nöral, yani sinirsel yollarla ilgili, bazı hormon salgılarına bağlıdır. Yaş ilerledikçe erkeklerde görülen uykusuzluk  sorunu, daha doğrusu uyuyamama sorunu kadınlardakine de benzerlik arz eder. Araştırma­cılar uykusuzluğun multi faktöriyel denen yani çok çeşitli et­kenlere bağlı olduğunu, bu arada kişilik yapısının, toplumsal kültürel etkenlerin kadının duygusal yaşamını ve genel iyilik durumunu etkilediğini ileri sürmektedirler. Bu etkileşimin Me­nopoz  döneminde daha da fazla olduğu belirtilmektedir.

Vücutta yapılan östrojenler, vücutta iletişimin sağlandığı sinirlerdeki nörotransmitterler denilen iletişim noktalarını etkile­mektedirler. Bunlar da beyinde uyku mekanizmasında önemli yer tutan serotonin denen maddenin salgılamasını etkiler. Me­nopozda östrojen seviyesinin azalmasına bağlı olarak yukarıda değindiğimiz nörotransmitterlerde iletişim negatif yönde geliş­mekte ve uykuya yardımcı olan serotonin dediğimiz maddede azalmalar olur. Bazı araştırmacılar menopozdaki uykusuzluğu bu şekilde açıklamaya çalışmaktadırlar:

Ancak bu klinik şikâyetlerin her kadında aynı şiddette olma­dığını görüyoruz. Bazı kadınlar menopoz şikâyetlerini oluştu­ran belirtileri çok hafif bir şekilde yaşamakta, hatta bazıları da bu yılları hiçbir şikâyet olmadan atlatmaktadırlar. Uykusuzluk dahil bütün bu şikâyetlerin her kadında menopozda görülmedi­ğini saptamaktayız. Bazı araştırmacılar bu görülen biyolojik şikâyetlerin kadının duygusal yapısı ve kişisel psikososyal et­kenler ve kadının dinginliğinin derecesine bağlı olduğunu ileri sürmektedirler.
Menopozda uykusuzluk şikâyeti olan pek çok kadın hormon tedavisi sonucu bu sorundan kurtulmaktadır.

read more

Sağlıklı Bir Kadın Olmanın Kuralları 0 yorum

SAĞLIKLI BİR KADIN OLMANIN YOLLARI
Türkiye’de her geçen gün iş yaşamına girip yöneticilik ya­pan, sorumluluk isteyen görevler üstlenen kadınlar arttıkça, sa­dece köyde, tarlada değil, fabrikalarda çalışan kadınların sayısı arttıkça, sağlık konusu kendileri ve işverenleri için daha da önemli olmaktadır. Günümüzde Türkiye’de de menopoz çağın­da çalışan kadınların sayısı artmıştır.
Sağlıklı olmak doktorların yardımıyla olduğu kadar sizin de elinizdedir. Bunun için, siz kendiniz dengeli beslenip, gerekli egzersizi yapıp günlük gerginlikler karşısında gevşeyebilir, uy­gun giyecekler giyip düzenli sağlık denetimleri yaptırabilirsi­niz.
Menopozda sağlığınıza daha da fazla özen göstermelisiniz. Son 10-15 yıl içinde dengeli beslenme kavramı köklü bir deği­şikliğe uğramıştır. Daha önceden, besinlerimiz gereken en az miktarda protein, yağ, karbonhidrat, vitamin ve mineralleri kapsadığı sürece, gerekli enerjiyi sağlamak için her şeyi yiyebi­leceğimiz düşüncesi yaygındı. Bu seçme özgürlüğü karşısında, çoğumuz çok fazla protein, çok fazla doymuş yağ ve çok fazla rafine karbonhidrat içeren bir diyet seçiyorduk. Özellikle yurt­dışından gelen sanki “yeni bir modaymış” gibi ülkemize büyük şehirlere gelen bazı dünyaya yayılmış büyük isimli ve “fast food” denen yiyecek satan yerlerin ne kadar sağlıksız olduğu ar­tık bilinmektedir. Bu tür yerlerde yemek yeme alışkanlığı, taze meyve, tahıl ve bağırsakları çalıştıran öbür besinleri çok az al­mamıza neden olmaktadır. Daha da kötüsü ızgara yapacağımı­za yiyecekleri kızartıyor, kızartmak için de hayvansal yağlan kullanıyorduk. Çoğumuz uzun vadede sağlığımıza zararlı ola­cak besinleri alıyorduk.

Sağlıklı geleneksel Türk mutfağı, zeytinyağlı Akdeniz ve Os­manlı saray mutfağı yerine son yıllarda hızlı yaşam, “hızlı gıda” denen hamburger türü sağlıksız yiyecekleri karşımıza çıkardı. Bir zamanlar bu duruma çok seyrek rastlanırken giderek yay­gınlaşmıştır. Ancak bütün diyetisyenlerin önerileri ile halkımız tekrar bu sağlıksız beslenme şeklinden uzaklaşarak zeytinyağlı yemekleri içeren geleneksel Türk mutfağına dönmektedirler. Gerçekten son yıllarda geleneksel sulu ev yemeği, geleneksel Türk mutfağı sunan lokantalar artmaktadır.
Şimdi size dengeli beslenme ile ilgili bazı bilgiler vermek is­tiyorum: Geçen yüzyılın en büyük katili denilen kalp hastalıkla­rının az rastlandığı toplumlarda yapılan bilimsel araştırmalar dengeli beslenme terimine açıklık getirmiştir. En belirgin deği­şiklikler protein, yağ, karbonhidrat ve posalı yiyecekler alımm-dadır. Menopozda doğru beslenme daha da önem kazanır.

Kanserli hastaların uyması gereken özel diyet var mı?
Hayır, yok. Kanserli olsun, olmasın, herkes iyi ve dengeli bir şekilde beslenmelidir. Çoğu birey için bu, yedikleri yağlı besinleri azaltmak ve daha fazla taze meyve, sebze yemek anlamına gelir. Bu genel sağlık için standart bir öneri olup, bir tamamlayıcı tedavi değildir! Böyle bir diyet sizin için olduğu kadar beraber yaşadığınız kişiler için de faydalı ola­bilir.

read more

Kalori ve Enerji 0 yorum

Kalori ve enerji: Su dışında hemen her besin maddesi enerji sağlar. Bir besin maddesinin enerji içeriği kalorilerle, daha doğ­rusu kilokalorilerle ölçülür. Yağ en zengin enerji kaynağıdır ve 30 gramda yaklaşık 250 kaloriyle kalori içeriği bakımından da başta gelir. Proteinler sırada ikincidir ve 30 gramda 100 kalori içerirler. Karbonhidratların 30 gramında ise 40 kalori vardır.

Vücudumuz enerjiye iki nedenle gerek duyar: birincisi bütün yaşamsal işlevleri yürütmek için. Yani, kalbin çalışmasını, akci­ğerlerin nefes almasını, sindirim sisteminin (bazal metabolizma) sağlamak için. ikincisi, aktif hareketler sırasında kasların harca­dığı enerjiyi karşılamak için. Her iki süreçte harcanan enerji miktarı bireyden bireye değişir; bu yüzden her birimizin enerji gereksinimimiz de değişiktir.
ÖRNEK Toplam kalori BOYA UYGUN KİLO
DENGELİ BESLENME değeri: 2200 Boy İnce Normal Yapılı
Sabah kahvaltısı: Öğle yemeği: 1.52 45.4 49.5 53.6
180 mi. Portakal suyu (96) 180 mi. Domates çorbası (120) 1.55 47.2 50.9 55.0
15 gr. Mısır gevreği (54) Peynir salatası: 1.57 48.6 52.2 56.8
120 mi. Süt (72) 60 gr. Yağlı kaşarpeyniri (190) 1.60 50.0 53.6 58.1
60 gr. Haşlanmış yumurta (80) 30 gr. Maral (30) 1.62 51.3 55.4 60.0
60 gr. Kızarmış kepekli 75 gr. Domates (10) 1.65 52.7 56.8 61.3
ekmek (136) 45 gr. Pancar (18) 1.68 54.5 58.6 63.1
15 gr. Tereyağı (105) 1 çorba kaşığı yağ, sirke (60) 1.70 55.9 60.0 64.5
Çay veya kahve (0) 60 gr. Ekmek (136) 1.73 57.2 61.8 66.3
60 mi. Süt (36) 15 gr. Tereyağı (105) 1.76 59.0 63.6 68.6
15 gr. Şeker 150 mi. Yoğurt (110) 1.78 60.4 65.4 70.9
Kahve (0) 1.81 62.2 67.2 73.1
60 mi. Süt (36) 1.83 64.0 69.0 75.4
7.5 gr. Şeker (28)
Toplam kalori: 635 Toplam kalori: 643

Öğle yemeği öncesi: İkindi Yemeği
Kahve (0) çay (0)
60 mi. Süt (36) 60 mi. Süt (36)
7.5 gr. Şeker (28) 15 gr. Şeker (56)
Toplam kalori: 64 Toplam kalori: 92

Akşam yemeği:
Yarım kavun (58)
90 gr. Yağsız ızgara et (240)
90 gr. Taze fasulye (6)
120 gr. Fırınlanmış patates (70)
120 gr. Limonlu dondurma (120)

read more

Menopoz Döneminde Beslenme 0 yorum

BİTKİLERDEN FAYDALANMA
Türk kültüründe “otacı” adı verilen bitkisel tedavi uzmanla­rı, Türklerin Şamanist olduğu 10. yüzyıl öncesine ve yüzyıllarca öncelere Orta Asya Türk topluluklarına ve boylarına kadar gi­der. Bitkilerden faydalanma deyince aklımıza genelde Osmanlı-Türk kültürünün önemli bir dalı geliyor.Bursa, Konya, Mardin, İzmir ve Diyarbakır gibi şe­hirlerimizde bitkilerden faydalanma geleneği yaygın olarak sürmekte. Ayrıca Şam, Niş, Musul, Selanik, Bağdat, Kosova gi­bi bugün için Türkiye sınırları dışında kalmış eski Osmanlı şe­hirlerinde de bitkilerden faydalanma geleneğinin sürdüğünü iz­liyoruz.
Esasen hangi gıdanın ve ne kadarının sağlıklı, hangisinin za­rarlı olduğu tartışması bitmek bilmiyor. Günümüzde diyetlerin ve gıda ürünlerinin çeşitliliği giderek çoğaldıkça “sağlıklı bes­lenmek” zorlaşıyor. Çünkü daha birkaç yıl önce savunulan bes­lenme rejimlerinin bazıları, bugünün uzmanları tarafından red­dediliyor.
Konumuz menopoz ve buna bağlı olarak kemiklerde osteoporoz gibi sorunların yaşanması olunca, hemen aklımıza kaba-yonca, arpa, karahindiba çiçeği, ısırganotu, maydanoz, kuşbur­nu ve avizeağacı gibi kemikleri güçlendirmeye yarayan bitkiler geliyor. Ardıç tohumu, aspir, eğir kökü, hardal tohumu, mısırpüskülü, sandalos ve terebentin de kemiklerdeki ağrıları ha­fifletici özelliğe sahip bitkiler.

Menopozda kalsiyum ve D vitamini açısından zengin gıda­lar tüketmek gerekiyor. Brokoli, kestane, istiridye, karahindiba yeşilliği, dilbalığı, lahana, somon balığı, deniz mahsulleri, su­sam tohumu, karides, soya fasulyesi ve tahin kalsiyum açısın­dan zengin gıdalardır. Değişik zamanlarda hububatlar ve kalsi­yumlu gıdalar tüketmek önemlidir. Hububatlar kalsiyumla bağlanan bir madde içermektedirler. Ancak kalsiyumu uyku­dan önce almak gerekiyor, çünkü kalsiyum en iyi uykuda emi­liyor.
Badem, kuşkonmaz, pancar, pazı ve ıspanak tüketiminizi sı­nırlandırın. Bu gıdalar kalsiyum emilmesini engelleyen “oksalik asit” bakımından zenginler.

Vejetaryen kadınlar et yiyenlere oranla daha az kemik erime­si sorunuyla karşılaşıyor. Kemik erimesinin kafein, yani kahve ile bağlantılı olduğunu unutmayın. Bir araştırmaya göre günde 300 mg (üç fincan) kafein verilen insanların idrarlarında içme­yenlere oranla daha fazla kalsiyum bulunuyor.
Karaciğer başta olmak üzere tüm organlara zarar veren alko­lün, olumsuz etkilerinden kurtulmak için toksinlerden armdırı-cı sebze ve meyve diyetlerine başvurun. Kırmızı yonca ve dulav-ratotu gibi kanı temizleyen bitkilerin çaylarını için.

Toksinlerden arınmak için haftada iki günü sadece sebze ve meyve yiyerek, bunların sularını içerek, zeytinyağı tüketerek, soyalı ürünlere ağırlık vererek geçirdiğiniz takdirde kanınız çok daha kolay temizlenecektir. Böyle bir diyeti bir kez, bir-iki haf­ta süreyle uyguladığınız takdirde metabolizmanız hızlanır. An­cak bu tarz bir diyeti uzun süre uygulamakta fayda var. Meyve ve sebzeler, yüksek oranda toksin atıcı etkiye sahiptirler. Sindi­rim sistemini desteklerler. Bol miktarda su tüketimi böbreklerin çalışmasını sağlarken, toksinlerin atımını da kolaylaştırır. Lif ve mineral zengini oldukları için toksinlerden arındırma progra­mınızın içine kuru baklagilleri de katmanız uygun olur. Papat­ya, nane gibi sakinleştirici bitkilerin çayları, sindirimi arındırıcı bir etkiye de sahiptir. Zencefil, kimyon, hindistancevizi ve kiş­niş de toksin atıcı maddeler arasında sıralanabilir.

Kolesterol vücutta, beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar, karaciğer başta olmak üzere, yaygın olarak bulunan, mum kıva­mında bir maddedir. Gıdalarla alınır veya vücut tarafından üre­tilir. Gıdalarla alman kolesterolün tamamı et, süt, yumurta gibi hayvansal kaynaklıdır. Eğer kolesterolünüz yüksek ise, elma, muz, havuç, tatlı su balığı, kurutulmuş fasulye, sarımsak, üzüm ve zeytinyağı içeren bir diyet uygulayın. Lifli sebze, meyve ve hububatları daha sık tüketmeye çalışın, örneğin fasulye, kahve­rengi pirinç, yulaf. Bol taze meyve ve havuç gibi sebze suları için. Karaciğerden yağın atılmasını sağlar ve bu da kolesterolü düşürür. Sıvıyağları, özellikle de zeytinyağını tercih edin. Taze ceviz dışında kuruyemiş yemeyin.

Afrodizyak bitkiler hakkında Alfa Yayınları tarafından ya­yımlanan “Cinsellik El Kitabı” adlı kitabımda ayrıntılı bilgi bu­labilirsiniz. Kadınlarda cinsel isteksizlik için geleneksel bir bitki karışımı önerisi: 50 gram andızotu kökü, 50 gram kayısıkıran kökü, 50 gram aynısefa çiçeği sapı, 50 gram ökseotu sapını ka­rıştırın. İki çorba kaşığı karışımı, yarım litre suda 10 dakika kay­natın. Günde üç defa yemeklerden önce birer çay bardağı için.
Menopozda yüksek tansiyon için kırmızıbiber, papatya, re­zene, yabani akdiken taneleri, maydanoz ve biberiye kullanıla­bilir. Uyarı: Eğer papatyaya alerjiniz varsa kesinlikle kullanma­yın.

Şerbetçiotu ve kediotu kökü, sinirleri yatıştırıcı etkiye sahip­tir. Günde üç bardak suma çayı için. Meyankökünden uzak du­run, çünkü bu bitkinin tansiyonu yükseltme özelliği vardır. Anason, şahtere ve zeytin yaprağı tansiyon düşürücü özelliğe sahip bitkilerdir.

read more

Sağlıklı Beslenmenin Kuralları 0 yorum

SAĞLIKLI BESLENMENİN KURALLARI
- Daha az et yiyin. Balık, tavuk, hindi gibi beyaz ete yöne­lin. Sığır ve koyun eti miktarını ve yeme sıklığını azaltın. İslam dininin yasakladığı domuz etini yemeyin, başka dinden de olsanız.
- Yağsız et seçin ve yemeden önce gözle görülür tüm yağı­nı çıkarın.
- Izgarada, fırında pişirin ya da haşlayın. Yapışmayan ta­valarda pişirin ve fazla yağı süzün.

- Yağsız yoğurt yiyin ve yağsız süt için.
- Daha fazla sebze yiyin. Her gün mutlaka biraz, mümkün­se çiğ sebze yiyin. Daha fazla baklagillerden yiyin.Bir büyük öğün yerine, birkaç küçük öğünde yiyin.
- Sosis, salam gibi yağ miktarı fazla etlerden yemeyin.
- Fırında pişirirken içyağı kullanmayın. Kremalı salçalar eklemeyin.
- Kızartma yapmaym. Özellikle mantar, soğan ve ekmek gibi çok fazla yağ çeken besinleri kızartmayın.
- En fazla yağ içeren tavuğun derisini yemeyin.
- Fazla tereyağı, krema, yağlı peynir, dondurma, yağlı süt ya da haftada ikiden fazla yumurta yemeyin.
- Doymuş yağlarla yapılmış kek, hamurişi ya da bisküvi yemeyin.
- Rafine şekerler ya da unlarla yapılmış yiyecekler ya da çok tatlı yiyecekler yemeyin.
- Kahvaltıyı atlayıp akşam yemeğini fazla kaçırmayın.
Yemeklerde ek olarak vitamin almalı mıyım? Dengeli bir beslenme sağlanabildiği sürece vitamin almak gerekmez. Ne var ki bazı özel durumlarda doktorunuz ek vitamin vermeyi ge­rekli bulabilir. Menopozda olanların magnezyum ve kalsiyum almasının önemi üstünde durulmaktadır. Genç kalmak için E vitamini, iyi görebilmek için A vitamini almanın yararı henüz kanıtlanmamıştır.

Dengeli beslenme yaşamı uzatır mı? Mutlaka uzatır. Bazı otoriteler vücudun günlük döngüsüne çok önem vermektedir­ler. Daha açık bir şekilde ifade edersek, insanın her gün aynı sa­atte yemek yemesi ve aynı saatte dışkı yapmasının vücudun bi­yolojik ritmi bakımından çok önemli olduğu ileri sürülmekte­dir. Beslenmenizde yapacağınız küçük değişikliklerle yaşamı tehdit eden birçok hastalığa yakalanma olasılığını azaltabilece­ğiniz, her geçen gün yeniden kanıtlanmaktadır. Yalnızca şiş­manlık, şeker hastalığı, eklem iltihabı, sırt ağrısı, göğüs hastalık­ları, beslenme bozuklukları ve bağırsak hastalıklarıyla birlikte görülmektedir.

Kilo vererek bu durumlardan korunabilirsiniz. Fazla miktarda hayvansal ve doymuş yağı içeren yiyecekler, menopozdan sonra kalp hastalığına yakalanma tehlikesini artır­maktadır. Posalı besinler açısından zengin bir beslenme tarzı ise sizi kalp hastalıkları, bağırsak kanseri ve meme kanserinden ko­ruyacaktır. Gençliğinizden itibaren uygulayacağınız dengeli beslenmenin faydalarını menopozda göreceksiniz. Menopoz­dan sonra ise kemikler yumuşama eğilimindedirler. O zaman da kalsiyum ve D vitamini gerekecektir, bilindiği gibi, peynirde ikisi de vardır.

Bazı yiyecekler bizim için zararlı mıdır? Son 10 yılda, bilim adamları bazı yiyeceklerin sağlığımız için uygunsuz, hatta tehli­keli olabileceklerini öne sürmüşlerdir. Bunun en önemli nedeni ise kalp hastalıklarının gelişmesiyle ilgili olmasıdır. Örneğin, tuz alımı ile kan basıncı arasında yadsınamaz bir ilgi vardır, fazla tuz alınırsa kan basıncı yükselir. Gelişmiş ülkelerde sıradan bir insan günde 12 gram tuz alır; oysa kimi başka uluslar günde bir gram, hatta daha azıyla idare ederler ve çok daha sağlıklıdırlar.

Belçi­ka’da son zamanlarda yapılan araştırmalar günlük tuz alımım 11 gramdan 5 grama düşürmenin kan basıncını birkaç derece birden düşüreceğini göstermiştir. Normal koşullar altında tuz almak bi­yolojik olarak çok da fazla gerekli değildir. Şu halde beslenmeniz­deki tuz miktarınızı azaltmanız yararlı olur. Gelişmiş denen ülke­lerde sağlıksız olan domuz eti fazla tüketilmektedir. Bu durum toplumun sağlığını kötü yönde etkilemektedir. Kıyaslandığında Türk Akdeniz mutfağı kullanan bizler şanslıyız diyebiliriz.

Kolesterol ve doymuş yağlarla kalp hastalıkları ve felçlerin gelişmesi arasındaki ilgi konusunda tıp dünyası henüz bir gö­rüş birliğine varmış değildir, ama bence denetim altında yapı­lan tıbbi araştırmaların sonuçları bu ilginin varlığına işaret et­mektedir. Yağ alımını da düşük tutmanın hiçbir zararı yoktur.
Şekerin diş çürüklerine yol açtığını herkes bilir, ama daha da önemlisi, kalp hastalıklarının gelişmesine katkısı olmasıdır. Kan şekeri düzeyi ani olarak artınca, bu durum pankreası insülin yapması için uyarır. Bu uyarı karaciğerde ateroskleroz, yani atardamarların yağlı bir maddeyle tıkanması ile ilişkisi olan dü­şük yoğunluklu lipoproteinlerin yapımını artırır.
Yumurtanın kolesterolden yana zengin olduğu ve kalp has­talıklarında önemli bir etken olduğu söylenir. O halde yumurta yemek zararlı mı?

Yumurta sarısı kolesterolden yana çok zengindir ve koruyu­cu kardiyoloji konusunda çalışan doktorlar, hayvansal yağlar açısından zengin bir beslenme biçimi olan kişilere haftada yal­nızca iki yumurta öğütler. Öte yanda, aynı uzmanlar kalp has­talıklarının gelişmesinde birçok etken olduğu ve yağın bunlar­dan yalnızca biri olduğu konusundaki düşünceye katılmakta­dır. Gerilimli bir yaşam sürmüyorsanız, sağlıklı bir beslenmeniz varsa, düzenli egzersizler yapıyorsanız, şişman değilseniz ve kan basmanız yüksek değilse, ailenizde kalp hastası yoksa da­ha fazla yumurtanın size hiçbir zararı olmaz.

read more

Zayıflama Rejimi Çeşitleri 0 yorum

Zayıflama rejimi
Besinler yaşamamız için gerekli olan enerji kaynağıdır. Ancak yediğimiz besin­ler organizmamızın ihtiyacından fazla ener­ji sağlarsa, bu enerji fazlasını vücut, gel# çekte kullanmak üzere yağ şeklinde depo eder. Bu alışkanlık halini aldığında da, kilo normalin üzerine çıkar.

Vücut ölçülerinizin bozulmamasını isti­yorsanız, ya da fazla kilolarınızı atmak niyetindeyseniz aldığınız kalori ile har­cadığınız enerji arasında denge kurmak zorundasınız. Bu da ancak makul, aklı başında bir beslenme rejimi ile mümkün olur. Eğer kilonuz normalin çok üstün­deyse bu durum başka sebeplerden (hormon faaliyeti, metabolizma bozuklu­ğu vb.) ileri gelebilir. Önce bir uzman doktora başvurmanızda fayda vardır.
Zayıflamaya karar verdiğinizde, tuzun ye şekerin aşırısından, tatlılardan, hamur işlerinden, kızartmalardan kesinlikle uzak durmanız gerekir. Etin yağsızını ve ızgara­sını, sebzelerin haşlanmışım tercih edin. Bol yeşil salata, yağsız peynir yiyin, süt için. Kuru yemişlerden, alkollü içkilerden de uzak durun.
Çok hızlı zayıflama rejimleri, bünyenizin zayıf düşmesine sebep olur, hastalıklara karşı direncinizi azaltır. Ayrıca hızlı veri­len kilolar aynı süratle alınır.
Kesinlikle ayda 4 kilodan daha fazla ver­meyin. Bunu da ancak 2 ay uygulayıp bir süre bırakın.

Fazlalığınız sadece birkaç kiloysa, bunlardan kurtulmakta da acele ediyorsanız ve sağlığınız yerindeyse, meyve,patates ya da peynire dayalı şu 3 hızlı rejim arasın­dan bir tanesini seçip hemen uygulayabilir­siniz.
PATATES REJİMİ1. Gün
Kahvaltı: 1 dilim kepekli ekmek, bir par­ça margarin, 1 haşlanmış yumurta.
öğle yemeği: Haşlanmış 4 patates, 200 gs. yağsız peynir.
Akşam yemeği: 1 kase patates çorbası, 2 havuç, 2 domates.
2. Gün
Kahvaltı: 1. gün gibi.
öğle yemeği: 4 çiğ patates ince ince di­limlenir, ince kıyılmış bir soğanla birlikte çok az suyun içinde bekletilir. 100 gr. yağ­sız dana kıyması ilave edilerek, üzerine çır: pılmış bir yumurta dökülür. Kaçıştırılıp yağsız tavada pişirilir. 1 domatesle bera­ber yenilir.
Akşam yemeği: 1 tabak yağsız patates püresi, 1 haşlanmış katı yumurta, tuz sara-biber, 1 dilim kepekli ekmek.
SÜT REJİMİ
1. Gün
Kahvaltı: 150 gr. yoğurt, 200 gr. çilek, veya herhangi bir meyve
öğle yemeği: 200 gr. yağsız peynir, 150 gr. yoğurt, 1 portakal (veya bir baş­ka meyve).
Akşam yemeği: 250 gr. süt, 1 porta­kal (veya başka meyve).
2. Gün
Kahvaltı: 150 gr. yoğurt, 1 tatlı kaşığı reçel.
öğle yemeği: 1 muz, yarım litre süt.
Akşam yemeği: 200 gr. yağsız beyaz peynir, yarım ütre süt, 2 şeftali (veya başka bir meyve.
MEYVE VE SEBZE REJİMİ
1. Gün
Kahvaltı: Üzerine çok az yağ sürül­müş 1 dilim kepekli ekmek, 2 domates.
öğle yemeği: Haşlanmış ve içine çok az tereyağı katılmış 450 gr. yeşil fasulye, 1 dilim kepekli ekmek, 1 elma.
Akşam yemeği: Üzerine sadece tuz serpilmiş marul salatası, 1 dilim kepekli ekmek (üzerine çok az yağ sürülür) 1 muz.
2.Gün
Kahvaltı: 1 dilik kepekli ekmek, 1 haş­lanmış yumurta.
öğle yemeği: Elma, 1 muz, 1 portakal.
Akşam yemeği: 1 domates, 1 yeşil bi­ber, yarım salatalık, tuz ve karabiber ilavesiyle hazırlanmış salata, yarım kâ­se yoğurt, 1 dilim kepekli ekmek, 1 ar­mut.
Dikkat! Bu rejimleri 3-4 gün en çok bir hafta uygulayın, daha fazla değil.

read more

Bebeklerin Beslenmesi 0 yorum

BESLENME
Beslenme rejimi sorunu eskisi kadar karmaşık değildir. Normal bir çocuğun beslenme rejimini düzenleyen birkaç ana ilke vardır:
— kadın sütünün, inek sütüne geleneksel üstünlüğü;
— sütten erken kesmenin ve çeşitli besinler vermeye erken başlamanın gerekliliği;
— akılcı ve düzenli biçimde vitamin vermenin önemi.

BESLENME ÖĞELERİ
Çeşitli sütler, Anne sütü
İnek sütünün niteliğini yükseltme alanındaki bütün çabalara karşın, bebeğin meme emmesi her zaman daha iyidir. Gerek içindeki maddelerin oranı, gerekse proteinlerinin yapısının çocuğun sindirimine daha uygun olması nedeniyle, her durumdaki çocuk anne sütü alabilir. .Öte yandan, anne sütü ciddi sindirim bozukluklarına karşı da gerçek bir sigortadır. Bu nedenlerle, annenin emzirmeye gerçekten karşı olduğu durumlarda (aşırı bir baskıya dönüşmemek koşuluyla), çocuğunu emzirme konusunda teşviki gerekir. Anne kararsızsa, hiç olmazsa ilk 2 ayda (gerekiyorsa,başka bir süt ya da mamayla birlikte) memeyle beslenmenin çocuk için çok yararlı olacağına inandırılmaya çalışılmalıdır.
Bebeklerin Beslenmesi
Mutlaka uyulması gereken kurallar şunlardır:
— yeni doğmuş bebek için 3 saat ara. ile günde 6 emzirme yeterlidir (2. ve 3. aylarda 5 emzirme);
— emzirme süresini 10 dakikadan uzun tutmak gereksiz, hattâ zararlıdır. Zorunlu olmamakla birlikte, her kez iki memeyi de vermek, özellikle başlangıçta süt az geliyorsa, memeleri çalıştırarak sütü artırmak bakımından yeğ tutulmalıdır;
— bebeği her- gün tartmak ve kilosunu düzenli biçimde izlemek gerekir;
— her emzirmeden sonra, meme başı, .kaynamış suya batırılmış ve biraz alkol eklenmiş bir pamukla temizlenmeli ve bir sonraki emzirmeye kadar, mikroptan arındırılmış bir gazlı bezle korunmalıdır;
— anne kuşkonmaz, pırasa, lahana, şalgam yemekten (bu sebzeler sütün tadını değiştirir), alkol, kahve, çay, ilaç kullanmaktan (bu zehirli maddeler süte geçer) kaçınmalı, protein bakımından zengin (et, sütlü besinler, vitaminler) dengeli besin almalı, ama çok yememelidir. Ayrıca yorgunluk ve heyecandan kaçınmalıdır;
— 3.-6. aya doğru sütü azar azar kesmeli, emzirmenin yerine yavaş yavaş çeşitli lapalar koymalı, bu işi hiç bir zaman 12. aydan sonraya bırakmamalıdır.
Annede ciddi bir hastalık varsa emzirmeden vazgeçmek gerekir. Enfeksiyon hastalıklarında, kalp hastalıklarında, meme hastalıklarında (meme iltihabı, apsesi; urlar) ve bütün ciddi hastalıklarda anne, meme vermekten kaçınmalıdır. Emzirme, sağlıklı kadınlara özgü bir ayrıcalıktır.

İnek sütü ve hasır mamalar
Eskiden kolayca sağlık bozukluklarına ve barsak enfeksiyonlarına neden olurlardı. Günümüzde süt üretiminin sanayileşmesi bu durumu değiştirmiştir.
Annenin bebeğini emziremediği durumlarda inek sütü, hazır mamalar kullanılır.

İnek sütü
Olanak varsa, kapaklarında şişelenme tarihi belirtilen pastörize sütler kullanılmalı, kullanırken bazı yalın kurallara uyulmalıdır: Kaynatılmalı, şişe açıldıktan sonra uzun süre bekletilmemeli, buzdolabında saklanmalıdır. Anne sütüne oranla protein oranı daha yüksek, karbonhidrat oranı daha düşüktür. Lipit (yağ) oranı aynıdır. Bununla birlikte yağ ve protein bileşenlerinin fiziksel özellikleri, kadın sütününkilerden farklıdır: Midede sindirim sırasında inek sütünün yağ ve proteinleri irice topaklar oluşturduklarından, sindirim salgılarıyla temas yüzeyleri azdır; bu nedenle etkinlikleri azalır. Ayrıca şeker eklenmesi ve sulandırılması gerekir. Pastörize süt bulma olanağı yoksa, kaynatılmış inek sütü kullanılabilir.

Hazır mamalar
Yakm denebilecek bir tarihte piyasaya sürülmüşlerdir. Özellikleri açısından anne sütüne yaklaşırlar: Kazein oranı aynıdır, aynı miktarda yağlı madde kapsar; içindeki şekerler nitelik ve nicelik yönünden anne sütündekiler gibidir; pH oranı (asitliği) aynıdır, vitamin oranları da anne sütü gibidir. Mideden geçiş süresi de anne sütününkine eşit olduğundan, kolay sindirilir; çocuğun günde 4-5 kez kaka yapmasını sağlar. Tek sakıncası pahalı olmasıdır.

Öteki besinler
Un
Besleyici ve sindirimi kolay olması için, kepek oranı yüksek olmalıdır. Çeşitli tahıllardan (buğday, mısır, arpa, çavdar, yulaf) unların ya karıştırılarak ya da sırayla verilmesi gerekir. Çok erken verilirse ( 3. aydan önce) sağlıksız şişmanlık yapabilir.

Sebze, et, meyve ve tatlılar
Değişik tadlı ve değişik kıvamlı bir besinle karşılaşan çocuk şaşırır; bu nedenle, azar azar ve alıştırarak verilmelidirler. Süt bebeklerine kuru sebzeler (kuru fasulye, bezelye, nohut, v.b.) vermekten kaçınmak gerekir; süt bebekleri, geleneksel besinleri olan yeşil sebzeleri (ıspanak), patates ve havuç püresini çok severler. Taze kıyma, hafifçe kavrulmuş olarak verilebilir. Süt bebeklerine küçük parçalar halinde kesilmiş beyaz etli balıklar (dil-balığı, mezgit), tavuğun beyaz etleri, rafadan yumurta da verilmelidir.

Elma, ayva kompostoları, muz püresi, genellikle bebeklerin sevdikleri besinlerdir. Bundan yararlanarak, bebeği kaşıkla yedirmeye alıştırmak denenebilir.

Vitaminler
Vitaminli oldukları belirtilmiş bile olsa, süt ve hazır mamaların çoğunun vitamin kapsamları yetersizdir. Bebeğin mutlaka alması gereken vitaminler şunlardır:

— C vitamini: İlk günden başlanarak 2-3 kahve kaşığı limon ya da portakal suyu biçiminde;

— D vitamini: Bebek en az 18 aylık oluncaya kadar, konsantre eriyik halinde, azar azar ve ölçülü miktarlarda (ilk günden başlanarak ya da az sonra, günde 4 damla) verilmelidir; öteki vitaminlerin yararı tartışılabileceğinden, yalnızca D vitamini içeren eriyikler tercih edilmelidir (gerek D vitamininin, gerekse ötekilerin fazla verilmesinin bazı sakıncaları vardır).

read more

sağlık Site istatistikleri
 
Sağlık, Kadın Hastalıkları